6 Aralık 2008

VATANSEVERLİK

Bu vatan Türkün vatanı olduğu için önemlidir. Bu vatan Türkün değilse, olmayacaksa, bu vatanda Türk rahat ve huzur içinde yaşamayacaksa önemi de yoktur demektir. Bizim için değil başkaları için önemli olmuştur. Kalırsak çilehane, ölürsek mezarımız olur ama ne taşı olur ne nişanesi! Bu vatanı ben Türkün vatanı olduğu için severim. Karar makamında olan beyefendiler yabancılarla menfaat ilişkisine girip milleti ihmal edeceklerine, fakir bırakacaklarına milleti ile iş yapsın. Ülkeyi her alanda yabancılara pazarlayacaklarına bu uğurda bedel ödemiş gazilerin, şehitlerin çocuklarına versinler, milletin önünü açsınlar. Onlar bu ülkeyi nakış gibi işlesin. Dün bu milletin babasını, dedesini şehit edenlerle ülkenin kazanımlarını paylaşma konusunda çıkar ilişkisine girenler bunu hiç bir mantıki, siyasi, ilmi etikle açıklayamazlar. Kendilerini ve milleti bir süre kandırabilirler ama devamlı kandıramazlar. Tarihte Türk’e vatan olmuş bazı topraklarda bırakın Türk’ün yaptığı eserlerin olmasını Türklerin mezar taşları bile kalmamıştır. Eğer bu vatan öyle ya da şöyle parçalanacak, tamamı yada bir kısmı elden çıkacak olursa durum ondan farklı olmayacaktır. Bugünkü Ermenistan eskiden Türk toprağı iken, orda ekseriyetle de Türkler yaşarken, bu gün orda yaşayanların devamı olarak bir tane Türk yaşamamaktadır. Mezarları bile yoktur! Katledilerek toplu mezarlara konanlar için bir araştırma yapmak için bile ne gayret, ne bir gündeme getirmek için hareket vardır. Türkiye’de Ermeniler yaşamaktadır ve mali durumları herkesin malumudur. Ne olurdu orda da Türkler yaşayabilseydi de fakir olsalardı. Ne düşünen var, ne söyleyen! Düşünen varsa da ya sesini duyuramaz, ya keserler. Bugünkü Bulgaristan’da da 120 yıl kadar önce çoğunluk olarak Türkler yaşıyorlardı. Şimdi o çoğunluk % 10 lara düşmüştür. Sanıyor musunuz ki bunların hepsi Türkiye’ye göçmüşlerdir! Tarihçi Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi adlı eserde katliam ve göçlerle Türklerin nasıl azınlık yapıldığını açıklamaktadır. Türk’e ait bütün eserler bilinçli olarak yıkılmış, yok edilmiştir. Mezarlar bile yok edilmiştir. Yunanistan’da da aynı şeyler olmuş batı Trakya dışında ki Türkler büyük bir katliama tabi tutulmuşlardır. Batı Trakya ekseriyetle Türk bölgesi olmakla birlikte bugün azınlık durumuna düşmüşlerdir. Mekadonya’da yaşayabilen Türklerin bir kısmı mekadonların, Kosova’dakilerin bir kısmı Sırpların domuz çobanı yapılmıştır. Önce bu vatanın sahibi olan milleti sevmek gerekir. Milletini sevmez, geliştirmezsen, eğitmezsen bu vatanı elde tutamazsın. Milleti sevdikten sonra elbette vatanı da sevmek gerekir. Milleti fakir, gelişmemiş, eğitimsiz, sağlıksız bırakırsan, güçlü olanlar gelir bu vatanı senden fazla sever. Senin bu vatanda yaşayıp yaşamayacağına, yaşayacaksan nasıl yaşayacağına da o karar verir. Sonuç olarak Milliyetçilik ve vatanseverlik genelde yan yana olan kavramlardır. Milletini seviyorsan vatanını da seveceksin. Sadece vatanseverlik bir şey ifade etmez. Bu vatanı Yunan da sever, Ermenistan’da sever, başkaları da sever. Onların sevmedikleri bu vatan değil, Bu vatanın sahibi olan Türk Milletidir! Ben Türk milliyetçisiyim. Bazıları bilinçli olarak milliyetçiliği ırkçılık anlarlar yada anlamak isterler. Milliyetçilik ne ırkçılık ne de kabileciliktir. Millet ve Milliyetçiliğin tanımı bellidir. Böyle olunca ben vatansever olmuyor muyum, ya da vatansever olamam mı? Elbette ki Milletin bağımsız ve hür olarak yaşaması için ona bir vatan gereklidir. Bizim milletimize kastetmiş olanlar da bizim vatanımızı seviyor. Onların hesabı bizimle! Vatanı sevmek fakat, milleti sevmemek diye bir durum olabilir mi? Olursa millet düşmanları ile bir olmak demektir. Sonun da ne vatan kalır ne millet! Kelimelerle sonunda bize hiçbir şey kazandırmayacak zıtlıklar türetmekten ziyade, inatlaşmayı bırakıp milletimizi aydınlatarak vatana sahip çıkmalıyız. Vatanı nakış nakış işlemeliyiz. Bu cennet vatanda refah içinde yaşamanın yollarını bulmalıyız. Ortak pardalarda birleşip, teferruatlarda boğulmamalıyız. Bu konuma birgün mutlaka geleceğiz ama önemli olan geç olmadan, en erken zamanda gelmektir. Bütün ecdadımıza, bize vatanı bırakanlara, Atatürk ve arkadaşlarına vefamızı göstermeliyiz. Yoksa tarih önünde sorumlu oluruz. Gelecek nesiller bizi iyi olarak anmaz, hatırlamaz. Ümitsizliğe kapılmadan Yola devam!.... Size öyle bir yurt aldım ki, ebediyen sizin olacak! Alpaslan Dünya yüzünde, Türk milletinden daha büyük, ondan daha eski bir yurt,ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir. Atatürk


Hakan Hansoy 6.11.2008

3 Aralık 2008

90'lar

Ne günlerdi, ne günler!
Yaz akşamları sohpetler.

Saf kalpler,
Çocukluk ve gençler.

Ne şarkılar söylendi,
Gitarlar, ateş başı, sahil!

Pınar, Hakan, Rafet
Mustafa, Ferda, Demet

Mutluluk bir seksenler de
Bir doksanlar da mı vardı?

Zaman'ı durduramadık!
Çocuklar büyümekten vazgeçmedi!

Her on sene,
Bir dönem!

Giden hiç gelmedi,
Matem tutulsa yeriydi...

Gelenler,
Gidenleri hep arattı!

Derberder olduk
Derbeder...

1 Aralık 2008

Ben Kahraman Değilim...

6 Kasım 1951’de Amerika’nın Sesi Radyosu Haber Ekibi’nin Kore Türk Tugayı’na geleceği öğrenilir. Radyonun amacı Türk Tugayı’nın en kahramanları ile birer röportaj yaparak bu kahramanlar mangasını dünyaya tanıtmak, böylelikle değişik bir habercilik örneği vermektedir.
Radyonun isteği üzerine bölüklere duyurulur. Kısa bir süre içinde her bölüğün, en kahraman askerini seçip bildirmesi gerekmektedir. Organizasyon görevi Yzb. N. Dündar Sayılan’a verilmiştir. Ne var ki Sayılan Yüzbaşı zor durumdadır. Her bölükten aynı cevabı almaktadır:
- Hangi birini gönderelim?
Bir bölük komutanının telefonda söyledikleri ise şunlardır:
- Şu tepeyi al de alalım! İstersen saat tut. Fakat ne olursun bunu isteme.
Yüzbaşı Sayılan’ın “ Geç kalıyoruz. Hala kahramanını gönderemedin ” dediği diğer bir bölük komutanı da şu cevabı verir:
- Tamam... Cepheyi bırakıp bütün bölüğümle geliyorum!
Bölük komutanlarının sitem ateşi altında kahramanların tespiti uzamakta, Tugay Karargâhı’ndan gelen “Ne oldu?” telefonları karşısında Yüzbaşı Sayılan buram buram terlemektedir. Bölük komutanlarının hiçbiri bir askerini diğerine tercih edememektedir.
Son telefon bizzat Tahsin Yazıcı Paşa’dan gelir:
- Evlatlarım hazır mı Yüzbaşım?
Yazıcı Paşa’nın üzülmesini hiç kimse istememektedir. Yüzbaşı Sayılan “Endişe buyurmayınız komutanım” der.
- Bütün gücümle hazırlamaya çalışıyorum.
Sonunda bin bir güçlükle seçilen bir çavuş, iki onbaşı ve yedi er Yüzbaşı Sayılan’ın karşısına dikilirler. Traş olmuşlar, yıkanmışlar, yeni elbise giymişlerdir. Yüzbaşı onlara takılır: - Siz bu kadar yakışıklı mıydınız?
Yüzbaşı Sayılan hepsine görevlerini anlatır. Hiçbirisi aynı kelimeleri tekrar etmeyecektir. Herkes ayrı bir şey söyleyecek sonunda ortaya tam bir metin tek bir anlam çıkacaktır. Birkaç defa da deneme yapılır.
Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Tugay Karargâhı’na hareket edilir. Araç yolda arıza yaptığından biraz geç kalırlar. Tahsin Yazıcı Paşa çimenlerin üzerine oturmuş, kahramanlar mangasını beklemektedir. Radyo muhabirleri de karşısında sıralanmışlardır.
Yüzbaşı Sayılan, ilk konuşma görevini çavuşa vermiştir. O çavuş ki, Bölük Komutanı “Ancak bir kahraman gidecek seçimi size bırakıyorum” dediğinde bütün parmaklar anında O’nu göstermiştir. Amerika’nın Sesi Radyosu’nda ilk olarak işte böyle bir çavuş konuşacaktır.
Ses alma mandalı açılmıştır. Herkes merak ve dikkatle çavuşun konuşmasını beklemektedir. Fakat kahraman çavuşun ağzından bir kelime çıkmamaktadır. Yazıcı Paşa, Yüzbaşı Sayılan’a bakar bir ara. Yüzbaşı’nın yüzü kıpkırmızı olur. Çavuşa sokulup: - Konuş aslanım... der.
Çavuş sapsarı kesilmiştir. Dudakları titremektedir. Parmakları avucunda kenetlenmiş ve konuşamamıştır.
Sıra diğerlerine verilir. En sonunda mikrofon Yazıcı Paşa’ya uzanır. Yazıcı Paşa’nın konuşması bir cümleden ibarettir: - Mehmetçiğin konuştuğu yerde komutanlar susar.
Konuşmalar bitmiştir. Radyo Ekibi cihazlarını toplarken Yüzbaşı Sayılan Sıhhiye çadırına gider. Doktor “Endişe etmeyin” der: - Çavuş kendine geldi.
Başı öne düşmüştür çavuşun. Komutanının yüzüne bakamamaktadır. Çocuk görünüşlü, manalı, tertemiz bir yüzü vardır. Sayılan Yüzbaşı yanına yaklaşır:
- Geçmiş olsun çavuşum... Senin hiçbir şeyden korkmadığını bütün Tugay biliyor. Fakat neden mikrofonun karşısında yıldın?
Hala ürkek bakışlarla komutanına bakar çavuş. O’nun yüzünde uzaklara dalmış gibidir. Yutkunur. “Komutanım” der: - Ben kahraman değilim...
Başını yere yıkar. İçini çekerek devam eder: - İlk mangam ilk hücumlarda yarı yarıya eridi. İkinci mangamla yaptığım hücumlarda dört şehit üç yaralı verdik. Ben yine sağ kalmıştım. Manganın komutanı olduğum için en önde hücuma kalkarım. Bana kurşun değmedi. Kahramanlar şehit oldular komutanım! Onlar beni korudular hep. Asıl kahraman onlarken ben mikrofon karşısında “kahramanım” diye konuşamadım... Konuşamazdım kumandanım. Şimdi üçüncü olarak yenilenen mangaya komuta ediyorum. Gözlerim hepsinin üzerinde. Hepsini canımdan çok seviyorum. Onlara bir şey olacak diye korkuyorum. Sizi yabancılara mahcup ettim. Beni affedin kumandanım. Asıl kahramanlar öldü. Asıl kahramanlar şehit oldu. Onlar oradayken ben nasıl kahramanım diye konuşabilirim kumandanım? Bu bana
ağır gelir.
Kahramanlar mangasının komutanı ağlamaktadır. Sayılan Yüzbaşı eğilir, alnından, ıslak yanaklarından öper Mehmetçiğin.
Mehmetçik komutanına “Emredersiniz Komutanım!” dediği anda kahramanlığın tarifi değişir. Bu iki kelime “ölmek var dönmek yok” manasına gelir.
Kahramanlık, tadını, rengini şeklini Mehmetçikten almıştır. Kahramanlık demek Mehmetçik demektir.
Sayılan Yüzbaşı, o günün kahramanlar mangasını çok aradı. “ Okursanız bana yerlerinizi bildirin ” çağrısı ile yazılar yayımladı. Ses kayıtlarını ta Amerika’da araştırdı. Ama hiçbirisi “ O kahramanlar bizdik ” diye ortaya çıkmadı. Ne kadar isterdim kumandanlarının onları aradığından haberdar olmalarını.
Kahramanlık Mehmetçiğin derisidir, dişidir, tırnağıdır, alnının çizgisidir. Kahramanlık O’nun vücudunun ve ruhunun tabii bir parçasıdır. Bakışı kahramanlıktır, yürüyüşü kahramanlıktır, türküsü kahramanlıktır Mehmetçiğin.
“ Gerçek kahramanlar öldü. Ben yaşıyorum. Nasıl kendime kahraman derim?” diyerek ağlayan Çavuş!
İnsanlığın yüreğinde damıtıldığı Mehmetçik! Asırlara hâkim olmuş muazzam bir kültür ve medeniyeti cümle cümle ifade edebilen büyük sanatkâr!
Sen benim elle tutulan gözle görülen medeniyetimsin. Elle tutulmayan gözle görülmeyen bütün abidelerimi de hissettiriyorsun.
Bu ülke her şeyini kaybetse de tek bir Mehmetçiği kalsa yine dizlerinin üzerinde doğrulup kükrer. Kalkıp ileri atılır. Çünkü bütün mazimiz, toprağımız, eserlerimiz, O’nun yüreğinde istif edilmiş, O’nun yüreğinde yoğunlaştırılmış, atom küçüklüğünde atom gücünde oraya emanet edilmiştir.
Kahramanlar mangasının yiğit komutanı... Güzel Ordu’nun güzel neferi! Zaferler abidesi evladımız. Karargâha gittiğiniz gün topluca çektirdiğiniz resim, binbaşı iken emekli olan Sayılan Yüzbaşı’nın evinde, her zaman oturduğu koltuğun tam karşısında duruyor. Sayılan Yüzbaşı resminize her baktığında senin ıslak yanaklarından öptüğü o günü hatırlıyor. Sonra O’nun da yanakları ıslanıyor. Kim olduğunuzu soranlara “Kore Türk Tugayı’nın Kahramanlar Mangası” diyor. Ardından parmağı ile seni işaret edip “ Bu var ya...” diyor: “ O başkaydı, bambaşkaydı. Manganın komutanıydı...” Daha başka bir şey söyleyemiyor.
Koltuğuna çekilip uzaklara dalıyor.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir
Kahramanlık saldırıp bir daha dönmemektir.

19 Kasım 2008

"İnternet Çöplük Oldu!" diyenlerdenmisiniz?

"İnternet çöplük oldu!" diyenlerden olabilirsiniz ya da duymuşlardan ya da her ikisi! Lakin bu yanlış bir kanı! Çünkü sadece Google ve benzeri arama motorları, yeni koşullara ayak uydurmada yetersiz kaldı! Bu da internet kullanıcılarına her ne kadar Google ile yaşıyor olsalar da "bu böyle gitmez!" dedirtiyor. Halbuki yeni koşullara çoktan ayak uydurmuş bir arama motoru var. Ve siz bunu duymuş olmalısınız. Sadece o dönemde gelişme sürecindeydi. Artık çalşıyor ve google'ın hala yapmadığını yapabiliyor.

http://www.hakia.com/

Çalışıyor, işe yarıyor...

Şu açıklamayı kopyaladım:

"Anlam bazlı arama yapabilen bu arama motorunu A.B.D.'de yaşayan bir Türk nükleer fizikçisi olan Dr. Rıza C. Berkan kurmuş. Puslu mantık (fuzzy logic) ve yapay zekâ konusunda uzman olan Dr. Berkan mevcut arama motorlarının anlam bazlı arama yapamadığını fark edip 6 yıl önce bu konuda çalışmalara başlamış. 2004 yılında kurulan bir şirket hakia. 2006 Ekim'inde sitenin resmi açılışı yapılacak. Şu anda Beta sürümiü çalışır durumda... Anlam bazlı aramayı anlatmak için sitede şu örnek kullanılıyor: Eğer klasik bir arama motoruna "başağrısı nasıl tedavi edilir?" diye bir soru yöneltseniz, içinde "başağrısı", "tedavi" ve "nasıl" sözcüklerinin geçtiği siteleri size listeler, ama semantik bir arama motoru "Aspirin başağarısına iyi gelir" "Migren için en etkili tedavi" gibi cümlelerin geçtiği siteleri yakalar."
kaynak: sarisiyah.net , nurettin selsil

Ben giriş sayfamı değiştiriyorum arkdaşlar! Ya siz!?
En azından arama yapacağım zaman önce Hakia'ya şans vereceğim!

7 Kasım 2008

Mutluluk

Mutlu olsun

Aküler...

29 Ekim 2008

Böbreğini satılığa çıkaran Gazi'nin dramı

19.09.2008 Merhaba,Aşağıdaki haberi okuduğumuz tarihten itibaren 2 hafta sonra, (bu süreç içinde hemen hemen tüm basın kuruluşlarının gazete ve internet sitelerinde haber defalarca yayınlandı. Muhtemelen sayısı milyon(lar) ile ifade edilecek kişiler bu haberi okumuştur).Cihan haber ajansından haberde emeği geçen kameraman ile görüşüp gazimizin telefonunu aldık ve aradık.İlk olarak "sizi kimler aradı" diye sorduk..Gazimizden gelen cevap " hiçkimseydi" Sonrasına zaten soracak başka bir şey kalmamıştı.Biz ilk etapta Gazimizin borcunu ödeyip kendisine düzenli olarak maaş bağlamak istiyoruz.Bu sebeple kendisinin adına bankada hesap açtırdık.Eğer sizlerde bizim gibi düşünüyorsanız;aylık en küçük parçası 25 YTL'den başlamak üzere maddi durumunuz neticesinde Gazimizin hesabına düzenli olarak para aktarabilir, ( Bu aktarımlar ilk etapta bir yıl boyunca düzenli olarak yapılacaktır.Örnek olarak her ay 25 YTL aktaran 50 kişi bulduğumuzda bir yıl boyunca 1.250 ytl maaş tahsis etmiş olacağız.) ya da bir defalık olmak üzere gönlünüzden gelen tutarı Gazimizin hesabına yatırabilirsiniz. ABDULLAH TOZMAZT.İŞBANKASIÇETİN EMEÇ BULVARI ŞUBESİŞUBE KODU : 4269HESAP NO : 147627 (eğer aylık düzenli olarak destek olmak istiyorsanız, lütfen olayın takibatı için Ermantutuncu2006@gmail.com a vermeyi taaahüt ettiğiniz tutarı belirten e posta gönderiniz) Ulaştığımız son durum Web sayfamızdan haftalık periyodlar halinde duyurulacaktır.
Ayrıca yetkililerin gözünden kaçıp Gazimizin mağdur olmasını sağlayan bu olumsuz olayla ilgili olarak resmi makamlar nezdinde girişimlerimiz en kısa süre içerisinde başlayacaktır.
Gonulluk esasi ve imece mantigiyla yapilan sosyal yardimlasma organizasyonlarimizakatilma kararinin sizlerin tasarrufunda oldugunu hatirlatiriz. www.pamukkalpler.com.tr Pamuk Kalpler Grubu adına Ş.Erman Tütüncü( Abdullah bey'in 1 ve 6 yaşında iki kız, 7 ve 15 yaşında iki erkek olmak üzere toplam 4 çocuğu bulunuyor.Gazimiz, yaptığımız telefon görüşmesinde; borçları yüzünden tehdit edildiğini, ayrıca kira olan evlerinin yaşanamayacak kadar kötü şartlara sahip olduğu için eşi ve çocuklarının eşinin ailesinin yanında kaldığını, kendisinin de parası olmadığı için tedavisi nedeniyle hastahaneye gitmesi gerektiğinden yakın olan parkta yattığını öğrendik)
Böbreğini satılığa çıkaran Gazi'nin dramı 11.09.2008 16:30
Olağanüstü Hal döneminde vatani görevini yapmak için gittiği Van'da teröristlerin saldırısı sonucu gazi olan Abdullah Tozmaz (34),yaşadığı ekonomik sıkıntılarından dolayı böbreğini satılığa çıkardı.Resmiyette gazi olmasına karşın kendisine herhangi bir maaş bağlanmayan Tozmaz, 14 yıldır emekli maaşı almak için uğraştı. Emekli maaşının verilmeyişine neden olarak Tozmaz'a ''Hazırlanan raporda isimleriniz geçmiyor'' gerekçesi gösteriliyor.
Devletin ilgisizliğinden yakınan Tozmaz, sağlık sorunlarından dolayı bir işte dahi çalışamıyor. Tek isteğinin bir emekli maaşının bağlanması olduğunu ifade eden Tozmaz, ''Beni teröristlerin kurşunları değil yapılan vefasızlık daha çok yaraladı. Teröristlerle çatışmada yaralandım. Askeri hastanede tedavi oldum. GATA'ya sevk yoluyla gidebiliyorum. Ekonomik olarak zor durumdayım. Evimin kirasını dahi kaymakamlık ödüyor. Yoksulluktan çocuklarımı dahi okutamadım. Çevreme yaklaşık 14 bin YTL borçlandım. Her gün tehdit ediliyorum. Bana 'borcunu vermezsen seni öldüreceğiz' diyorlar. Son çare böbreğimin birini satılığa çıkardım. Emekli maaşı bağlanmazsa böbreğimi satıp borçlarımı ödeyeceğim. Samsun'da yaşayan Ayhan Polat da aynı sıkıntıyı yaşıyor.'' diye konuştu.
Toplumun karşısına böyle çıkmaktan utandığını vurgulayan Tozmaz'ın yaralarının dışında geçmişten kalan tek hatırası ise saldırıya uğradığı dönemde kendisini ziyarete gelen arkadaşlarıyla çektirdiği bir fotoğraf. Tozmaz, fotoğrafın orijinalinin Genelkurmay tarafından alındığını belirtti.
Abdullah Tozmaz, 1994 yılında vatani görevi için Van'ın Erciş ilçesine gitti. 20 yaşında terörle mücadeleye destek veren Tozmaz ve arkadaşları, teröristlere pusu için Ağrı Tendürek Dağı Uzun Tepe mevkiinde mevzilendi. Fakat teröristler güvenlik güçlerine makinalı tüfek, hafif silah ve roket atarlar ile saldırdı. 20 dakika süren çatışmada 5 güvenlik görevlisi şehit oldu.
Saldırıda Abdullah Tozmaz, Ayhan Polat ve Uzman Çavuş Kemal Kıroğlu yaralandı. Çatışmada gazi olan askerler, uzun yıllar tedavi olup psikolojik destek aldı. Uzman Çavuş Kemal Kıroğlu emekli olurken; Abdullah Tozmaz ve Ayhan Polat ise resmiyette gazi olmalarına karşın emekli maaşı alamıyor. 4 çocuk babası Abdullah Tozmaz, mide, çenesinin sağ bölümü ile beyninin sol kısmından ameliyat oldu.Sol çenesinin boğaz bölümünde kurşun ve kafasında roketatar parçaları bulunan Tozmaz istemesi halinde iki ay içinde beyin ameliyatı olacak.
Genelkurmay Başkanlığı'nın çatışmaya ilişkin hazırladığı 'gizli' ibareli raporda şehit düşen askerlerin isimleri yer alırken yaralananların adları bulunmuyor. Yaralılar gazi statüsüne alınırken Uzman Çavuş Kemal Kıroğlu dışındakiler emekli maaşı alamıyor.
Gazi Abdullah Tozmaz'ın çocuklarından Okan Tozmaz, babası vurulduğunda 1 yaşındaymış. O günleri hatırlamayan Tozmaz, ekonomik sıkıntıdan dolayı ancak ortaokulu bitirebilmiş. Şimdi okul yerine boya sandığıyla boyacılık yapıp ailesinin geçimine yardımcı olmaya çalışan Tozmaz, okumak istediğini söyledi.
Babasının yaşadıklarına çok üzüldüğünü dile getiren Tozmaz, ''Okulu babamın durumundan dolayı bıraktım. Liseye gidemedim. Aileme destek olmak zorundaydım. Ama imkânlarımız elverseydi okumak isterdim.'' şeklinde konuştu. http://www.haberturk.com/haber.asp?id=96886&cat=200&dt=2008/09/11 CİHAN HABER AJANSIKONU İLE İLGİLİ DİGER HABERLER, http://www.ankarahaber.com/news_detail.php?id=19602http://www.takvim.com.tr/2008/09/12/gnc145.htmlhttp://www.hurriyet.de/?navi=sonarticle&banner=0&docid=9759765&cat=3206http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&VersionID=12234&Date=28.08.2008&ArticleID=895763 AYRICA HERHANGİ BİR ARAMA MOTORUNA GAZİMİZİN İSİM SOYADINI YAZDIGINIZDA DAHA FAZLA KAYNAĞA ULAŞABİLİRSİNİZ.

1 Ekim 2008

Sonbahar-Kış Sancıları

Grip aşısı var, yaptırıyorum eer sene.
Nezle aşısı var dı da yaptırmadım mı eer sene ?!

Neden ya neden
Nezle oldu veliamca yeniden
Neyzen olmaya çalışıyordu oysa gariben!

9 Eylül 2008

Kore'de Mehmedcik Ve Coni

Uzerinden 43 sene gecmesine ragmen Kore Savaslari (1950/1953) hakkinda pek eser ortaya konamamistir. Ortaya konulanlar da daha cok askeri tarih ve hatirat seklindedir. Oysa Kore'de uc kultur yan yana savasmis, boylece en dogru bicimde "kiyas" yapma imkâni dogmustur. Bati, dogu ve uzakdogu kulturleri yani Hiristiyan, Musluman ve Budist askerler ayni safta savasmistir. Ayni safta yer almak dostluk ve fedakârlik manasina gelirse de Amerikali askerlerin Turklere karsi bu sekilde davranmadigi gayet iyi bilinmektedir. 1950 sonundan 1954'e kadar bir Cin esir kampinda birlikte kalan Turk Mehmedcik ile Amerikali Coni'yi kiyaslayacagiz. Mukayesenin enteresan yonu, her iki tarafi da Amerikalilarin dusuncesi ile gorecegimizdir.

1964 senesinde bir Turk askeri heyeti Amerika'ya gider. Orada aksam yemegine misafir olduklari bir Amerikan yuzbasisi, kutuphanesinden "Mc. Call" isimli bir dergi cikarir. 1958 senesine ait bu dergide Kore Savaslari'na ait genis bilgiler mevcuttur. Bir psikoloji dergisi olan "Mc. Call", yukarida sozunu ettigim esir kampindaki Mehmedcik ve Coni'yi kiyaslamis ve "Anadolu bozkirinin ortasinda dogan, binbir mahrumiyet icerisinde buyuyen Mehmedcigin, her turlu imkâna sahip Coni'den hangi sebeplerden dolayi ustun oldugunu" cevaplandirmaya calismis.

Mc. Call dergisinde anlatilan ve hicbir Turk'un hayatini kaybetmedigi Cin esir kampini bir Turk subayinin ifadeleriyle sunuyoruz:

Bu akinda Kizillar buyuk capta esir almislardir. Kista kiyamette cesitli milletlerin askerlerinden olusan bu buyuk esir kafilesine, Kizil Cin ulkesine dogru bir "olum yuruyusu" baslatilir. Hava cok soguk ve karlidir. Kafilede pek cok hasta ve yarali vardir. Yuruyemeyen esir, yolun bir
kenarina cekilir. Kizil Cinli muhafiz gelir, takati olmadigindan yuruyemeyen bu insana once tufek dipcigi ile vurur. Yarali ve hasta bu zorlama ile ayaga kalkip kafileye katilirsa ne ala. Aksi halde hemen kafasina bir kursun sikilir ve bu zavalli asker orada temelli kalir. Bu sahne her milletten
yurume gucu olmayan esir icin yol boyunca aynen tekrarlanir. Fakat, Turk esirlere gelince is tamamen degisir. Bizden de gucu kesilen, yuruyemeyen ve yolun kenarina cekilen olur. Cinli muhafizdan evvel, hemen bizden iki uc kisi kosar arkadaslarini kaldirip sirtlarina alirlar. Hâlbuki onlar da yorgun ve hastadir.

Kampta Cinlilerin ilk yaptigi is sudur:

Birlesmis Milletler'in ve kendi ulkelerinin esirlere verdikleri tum uniformalar cikartilir. Yerine uzerinde herhangi bir rutbe alameti bulunmayan duz ve tek tip elbiseler giydirir. Boylece ilk anda bekledikleri gerceklesir. Birlesmis Milletler Ordusunu olusturan cesitli ulkelerin askerlerinde, rutbesiz olmanin getirdigi disiplinsizlik baslar. Rutbe otoritesi yerine pazu kuvveti baslar. Yalniz...
Bu esir askerler arasinda bir grup vardir ki derhal Kizillarin dikkatini ceker. Bizimkiler... Uniformalari yoktur. Rutbe isaretleri bulunmamaktadir. Ama yuzbasi yine yuzbasidir, bascavus yine bascavustur ve er yine erdir. Aynen eskisi gibi disiplinli bir hayat vardir.

Cinliler 100 esir bulunan her bolume 15-20 kisiye yetecek yemek birakirlar. Tevzi edilmez, ortaya birakilir. Kol kuvveti olan aslan payini alir. Bizimkiler ise yemekhane nobetcisi bulundurur, yemek 100 esit parcaya bolunur. Her 100 kisiden bir gunde bir kisinin doktora gorunmesine musaade edilir. Ingiliz ve Amerikali askerlerin guclu olanlari bu hakki kullanirken,
Turkler, en agir hastalari doktora goturmuslerdir. Cinliler, meshur beyin yikama faaliyetine baslarlar. Bunu uc asamada gerceklestirirler; sert davranis, ac ve susuz birakma, ikram ve iyi muamele ve son olarak da komunizmin anlatildigi propaganda calismasi. Bu faaliyetler
sonunda bircok Ingiliz ve Amerikali esirin beyni yikanip esaretten sonra ulkelerine donmeyi reddedecek duruma getirildikleri halde, bir tek Turk askerinde bu durum gorulmemistir.

AMERIKAN MC. CALL DERGISI SORUYOR

Yukaridaki bilgileri Mc. Call Dergisi, kahramanlari tarihleriyle ayrintili bir sekilde anlatir. Sonunda da Amerikali ebeveynlere, pedagog, psikolog ve sosyologlara sorar:

"Anadolu bozkirinin ortasinda dogan, binbir mahrumiyet icerisinde yetisen Turk cocuklari, bizim her turlu imkânlari, konforu vererek yetistirdigimiz cocuklarimizla ayni sartlar altinda, ayni imtihani gecirdiler. Onlar muvaffak oldular. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadilar. Birbirlerini korumasini bilmediler. Yalniz kendileri icin, bencilce yasamanin orneklerini verdiler. Bu yuzden maddi kayiplari oldu. Kizillardan daha sonraki donemde de iyi muamele gorunce, gevsediler ve cozulduler. Onlarin rejimlerini begendiler. Ailelerini, vatanlarini unutup, oralarda kaldilar. Nedir bu Turk'un cozulmeyen kuvveti, gucunun sebebi? Nedir bu bizim cemiyetimizin
zayifliginin, curuklugunun sebebi?"

SEBEP

Turk ve Amerikali askerlerin Cin esir kampinda gosterdigi farkli davranisin sebebini o gunleri yasayan bir Amerikali cavustan ogrendim: "Hasta ve yaralilar ilk agiz da olduler. Onlari hicbir inanci olmayanlar takip etti, keza ne gariptir ki gencler daha cabuk yok oldular.

Hicbir zaman yurda donme umidini ve Allah'a bagliligini kaybetmemis olan cavus Schlichter olenlerin ekserisinin pisipisine oldugune inaniyordu.Hicbir seye fazlasiyla inanmadan buyumus insanlar vardir. Bunlar, kiliseden, okuldan veya ebeveynlerinden bir inanc kazanmamislardir. Manevi gucleri yoktur. Dusman silahla yurda donus yolunu kesip, yasama imkânlarini ortadan
kaldirinca bunlar sikinti ve korkuyla karsi karsiya gelince kendilerine ceki duzen veremezler ve artik yasamak istemezler. Kendilerine ceki duzen verebilenler, yasamak azmini yitirmeyenler kurtulabildiler. Insanlarin yasamasi bazi inanclara baglidir. Bir kismi da sadece Cinlilerden nefret
ettikleri icin yasamaga calistilar."

Elde edilen sonuclar arasinda su konu gercekten buyuk onem tasimaktadir:

Amerikan esirlerinin % 50'si oldugu, Ingiliz esirleri arasinda olum miktari, bir zaman sonra Ingiliz hukumeti tarafindan ciddi olarak ele alinmayi gerektirecek kadar fazla oldugu halde, pek az sayida Guney Koreli yok olmustu. Turk esirlerinden ise hemen hemen hic olen yoktu.

Disiplin, davranis ve teskilatlanma noksanligi bircok Amerikalinin olumune yol acmisti. Bu maddi ve manevi soktan kurtulabilmek icin buyuk bir manevi guce sahip olmak, kendine guvendigi kadar arkadaslarina da guvenebilmek, bir onder etrafinda kenetlenebilmek gerekti. Kaya gibi duran Ingiliz cavuslar cok iyi mukavemet ettiler. Buna karsi, birlik ve beraberlik inanclari daha
zayif olan, genellikle fabrika sehirlerinden toplanmis diger askerler daha az dayandilar.

Fakat en iyi dayanan Turklerdi

Turkler, ayni genel kulture, ayni bilgilere sahip tam anlamiyla bagdasik bir gruptu. Emir komuta zinciri hicbir zaman bozulmadi. Dusmana karsi daima ayni safta kaldilar ve bu nedenle de kurtulmayi basardilar. Turkler, esir kampinda donunu cikarmadan banyo yapiyor, yaninda zuhrevi hastaliktan bahsedildigi zaman utanctan yuzu kipkirmizi oluyordu.

Komunist muhafizlarla arasi iyi olan bir onbasiyi kendilerine kidemli secen Amerikalilar gibi secim yapmamislardi. Turkler arasinda kideme hurmet devam etmekteydi. Her sabah kidemli olan vazife taksimi yapiyordu. Suyu kimin getirecegi, odunu kimin kiracagi, hastalara kimlerin bakacagi hicbir zaman problem olmuyordu. Hâlbuki Amerikali doktorlar, astsubaylar ve papazlar
hastalari yedireceklere, kendine hâkim olamayanlari yikayacaklara veya cali cirpi getireceklere cok defa yalvariyorlardi, cogunlukla da; "Sizin benden ne farkiniz var, kendin yapsana" cevabini aliyorlardi.

Muhafizlar, Turkler'in en kidemlisini, verilen emirleri yapmadigi icin cezalandirmakla bir sey kazanmiyorlardi. Zira kidemde ikinci olan, ucuncu olan ve hatta yuzuncu olan idareyi ele aliyor ve fakat tutumda hicbir degisiklik olmuyordu.

"Cinliler Turkler'in de isbirligi yapmasini istedi. Fakat Turkler isbirliginde bulunmadilar. Cunku her Turkun inanci kuvvetliydi". Sorgusu sirasinda birlik ve beraberliklerinin sebebini soran Cinliler'e bir Turk yuzbasisi su cevabi vermisti:

"Bu davranislarin koku, Turk askerinin kisladan aldigi askeri terbiyeden evvel, evinde aldigi manevi Turk aile terbiyesine dayanir. Biz disiplini anamizdan ogreniriz. Aile icerisinde uygulariz. Koylerimizdeki kahvelerde, camilerimizde bile davranislarimizin ozel bir disiplini vardir."

Evet Cin esir kampinda Mehmedcik ile Coni arasindaki farklar ve sebepleri bunlar. Fakliligin sebebi acikca gorulmuyor mu?

6 Eylül 2008

Uşah Melefesi Reklamı

Procter and Gamble, sizi körpenizin doğumu münasebetile tebrik edir, ona, ailenize ve seksen size hoşbeşlik, cansağlığı arzulayır.. Bütün uşaklar güzeldir, sizinkisi ise hamidan yakşıdır. Siz uşağınızın nece boy atmasını izleyecek, onun etraf muhitini derk edip, körpeni rahat eden, ya da narahat eden sebepleri araştıracaksınız. Adeten uşağın derisi ıslak olanda özünü yakşı hissetmir. Uşağınızın sakit ve rahat olması üçün, çok vacibdir ki, onun derisini hemise guru ve sağlam saklayasınız. Size bu işte Pampers uşak melefesi komak eder. Tez ve tesirli bir şekilde ıslakı özüne çekir, uşağın derisini kuru ve temiz, demelli sağlam saklayır. Biz size Pampers uşak melefelerinin numülerini pulsuz teklif edirik. Onları sınayın. Onda başa düşersiniz ki, Pampers neye göre sizin ve körpeniz için en yakşı seçimdir.

Pilot - Tekniker Atışması

Pilotlar her uçuştan sonra, uçuş sırasında karşılaştıkları ve tamir edilmesi ya da ayarlanması gereken sorunları tamir bakım personeline bildirmek için bir form doldurur. Pilotların doldurduğu bu formları daha sonra tamir bakımcılar okur ve sorunları giderir. Sonra da formun alt kısmına gerçekleştirilen düzeltici faaliyeti yazarlar ve pilotlar bir sonraki uçuştan önce bu formları ve tamircilerin notlarını okur. Yer personelinin ve tamir bakım personelinin espri anlayışı olmadığını söylememek gerekir. Aşağıda QUANTAS pilotlarının gerçek arıza ve şikayet bildirimleri ve tamir bakım mühendislerinin tamir sonrası cevapları yer almaktadır. Bu arada, Quantas havayolları kurulduğu günden bugüne dek hiç kaza geçirmemiş tek büyük havayolu şirketidir.

P = Pilotun arıza bildirimi.
S = Tamir bakımcının tamir sonrası notu.

P: Sol iç tekerleğin kısmen değiştirilmesinde fayda var.
S: Sol iç tekerlek kısmen değiştirildi.

P: Test uçuşu OK, fakat otomatik iniş biraz sert.
S: Bu uçakta otomatik iniş sistemi yok.

P: Kokpitte bir şey gevşemiş.
S: Kokpitte bir şey sıkıştırıldı.

P: Ön camda ölü böcek var.
S: Canlı böcek sipariş edildi.

P: Otomatik pilotu sabit yükseklikte uçuşa ayarlayınca dakikada 100 metre alçalıyor.
S: Böyle bir problem gözlenmedi. (uçak yerdeyken test edilmiş)

P: Sağ tekerlek hidroliğinde yağ kaçağı olduğunu gösteren bir yağ birikintisi var.
S: Yağ birikintisi temizlendi.

P: DME'nin volümü inanılmayacak kadar yüksek.
S: DME'nin volümü inanılabilir seviyeye ayarlandı.

P: Gaz manivelası kilitleri kapatılınca manivela yerinden oynamıyor.
S: Kilitler zaten o işe yarar.

P: IFF çalışmıyor.
S: IFF, OFF konumundayken asla çalışmaz.

P: Sanırım camda çatlak var.
S: Sanırım haklısın.

P: 3 numaralı motor kayıp.
S: Biraz araştırınca motorun sağ kanatta takılı olduğu anlaşıldı.

P: Lövyeyi ileri itince uçak saçmalıyor.
S: Kendine çekin düzen vermesi, doğru dürüst uçması ve ciddi olması için uçağa ihtar verildi.

P: Radardan mırıltılar geliyor.
S: Radar havlaması için yeniden programlandı.

P: Kokpitte fare var.
S: Kedi install edildi.

10 Ağustos 2008

Gül Hırsızları 1 : Hırsızlık Nedir ?!

Hırsızlık; başkasına ait olan herhangi bir şeyi sahibinden habersiz almaktır!

İşin özü bu. Daha da dallandırmak istemiyorum çünkü bu yazı yetişkinler için yazılıyor, onlar
ise bu kavramı biliyor.


Sevgili okurlarımız,
Hırsızlık kesinlikle ahlaka, yasalara ve dini kanunlara aykırıdır. Aykırı olması işlenmesini tamamen engelleyemiyor ancak işlenme oranını azaltıyor! Bunun yanında ülkemizdeki örneklerden yola çıkarak ve izlediğimiz yabancı menşeyli filmlerden de gördüğümüz kadarıyla neredeyse her insan, hayatında bu hırhızlık olayına en az bir kez bulaşmış. (isteyerek veya istemeyerek) Küçük yaşlarda ve dar gelirli ailelerin çocuklarına daha çok kısmet olan bakkaldan şeker/şekerleme gibi küçük şeyler çalmak ilk vakalardır. Umulur ki son olanlar da onlar kalır! Tabi umulan her zaman olmaz. Hırsızlığın dünyadan kazınması için alınabilecek tedbirler, yeni eğitim stratejileri gibi şeylerden burada bahsetmeyeceğim.
Dikkat çekmek istediğim nokta, neredeyse her insanın bulaştığı bu konu bazen pek çok kişi tarafından mazur görülebiliyor! Mutsuz bir evlilik yaşayan birini, karşı cinsten bir insan çok seviyorsa onun gönlünü kazanır kazanmaz kaçma planı yaparlar! Bu da bir çeşit hırsızlıktır! Kalp ve insan hırsızlığı diyebiliriz! Yuva yıkan damgası yenir sonunda! Kaçan erkekse şereffsiz, sorumsuz; eğer kadın ise kötü yola düştü derler! Namussuz derler! Fakat namusun önemsenmediği bir takım ülke veya cemiyetlerde, aşk ön plandadır ve bu gibi kaçışlar anlayışla karşılanır! Pek çoklarınca da taktir edilir! Burada ki misale yakın olarak aşk için yapılan neredeyse pek çok eylem genelde mazur görülme eğilimindedir diyebiliriz! Eğer kanun çinendiyse ceza kesilir fakat halk durumu adi suç olarak değerlendirmez ve üstün, değerli hatta bazıları için kutsal bir amaç uğruna yapılmış bir hareket olarak yorumlarken, kişi suçundan dolayı ayıplanmaz!
Ahlakçıları, ahlakı aşktan daha üstün tutan kişiler olarak tanımlarsak, onlara göre ortada yine büyük bir ayıp vardır! Hiç bir şekilde mazur görülemez bir suçluluk söz konusudur! Çünkü kişi evrensel ahlakını küçük yaşlarda sağlam bir şekilde almış olmalı ve toplumsal sözleşmenin geçerli olduğu yerleşim birimlerinde yasalara ve ahlaka aykırı davranmamalıdır!

Dediğimde haklı isem, yani halkımızın bir bölümü ve pek çok insan cemiyeti aşk için işlenmiş suçları ayıplamıyorlarsa, daha anlaşılır buluyorlarsa tam ahlakçı bir toplum değiliz demektir. İnsanlık bu özelliğini her geçen gün biraz daha kaybediyor demektir.

Bu karamsar tespitten sonra konuyla ilgili olumsuz bir örnek vermek isterim. Bu hikaye yaşanmış bir olaydır. Fakat anlatırken isim vermeyeceğim. Olayın kahramanları hikayeyi okurken kendilerinden bahsedildiğini anlayacaklardır! Aslında bu yazı dizisinin amacı birilerini rencide etmek değildir. Eğer böyle bir etki yapacaksa özür dilerim! Yukarıdaki satırlarda yaptığım değerlendirmelere başka bir tane daha eklemeyi düşünmüyorum. Bir sonra ki yazımız bahsettiğim aşk-suç-anlayış üçlemine ahlakçı açıdan kınananları örnekleyecek bir hikaye olacakır inşallah efendim.


Saygı ve Sevgilerimle

Nanoteknoloji

Nanoteknoloji nedir? Cambridge Nano-Bilim Merkezi ve Nokia Araştırma Merkezi'nin araştırmalarının sonucu bakın nerelere varıyor.


http://www.nokia.com/NOKIA_COM_1/About_Nokia/Research/Demos/Morph/video/flash/morph_player.swf

2 Ağustos 2008

Pazarlama, kakalama...

20. yüzyılın son çeyreğinde, yani ilk gençlik yıllarımda, ajanslardan sıklıkla Amerikan Cape Caneveral uzay üssü ve Fransız Guyanası'ndan fırlatılma hazırlığındaki uzay mekiklerinin fırlatılmasının ertelendiği haberleri geçerdi. Fırlatmanın gecikmesine sebep olarak umumiyetle ya rampa ya da yakıt tankında meydana gelen beklenmedik bir arıza olduğu ilan edilirdi dünya kamuoyuna. (Uzay çalışmalarının büyük bir ivme kazandığı ilk yıllarda NASA tarafından kullanılan bilgisayarların, günümüz çok programlı, çok maharetli, yıkayacağı çamaşırın hangi kumaştan mamül olduğunu dahi sezebilen, çamaşır makinelerinden bile daha zayıf işlemcilere sahip olduğu gerçeğini öğrendikten sonra, Ay'ın toplam hacminden daha büyük spekülasyonlara konu olmuş 1969 yılındaki ilk Ay seyahatine artık Dünya ve Ay arasındaki mesafenin 8 katı kuşkuyla yaklaşıyoruz. Bu, ayrı bir yazı konusu olsun.)

Veli Amca'nın "Süpppper Gizli, Mega Kozmik Top Secret Gizli Projesinin" günyüzüne çıkma tarihinin büyük bir talihsizlik eseri olarak ertelendiğini kendi ağzından duyunca, bu bahsettiğim haberler geldi aklıma.

Ama serde bilim insanlığı var ya, Veli Amca bu gecikmeyi bile 28 bilinmeyenli matematik problemi kisvesi altında bize pazarlıyor. Veli Amca'nın adres defterindeki bir çok kişi bu gizli projenin ne olduğuna dair ufak ipuçları barındıran nev-i şahsına münhasır, hangi metoda göre kurgulandığı pek de belli olmayan, ne idüğü muamma harf-rakam karışımı tabloyu çözmeye uğraşıyorlar Allah-ul Azim. Çok şükür peşinden ikinci mail de geldi de, bu karmaşık, bilimsel görünmesine uğraşılmış(!), zehirli sarmaşık benzeri tabloya ne şekilde yaklaşılması gerektiğini bir nebze öğrenmiş olduk. İlk başta düzensiz, anlamlı kelimeler oluşturmaktan uzak harf kalabalığının en altında Uncle Veli, bu problemin çözümünde ihtiyacımız olan itici gücü verecek gazlı cümleler eklemeyi de ihmal etmemiş. "Bul parayı, al karayı" misali.

Bakkal, çırağına: "Müşteriyi dükkandan eli boş gönderme." demiş. "Senden toz şeker isteyen müşteriye, toz şeker yok deme; küp şeker öner" deyip, dükkanı da çırağa emanet edip çıkmış. Bir müşteri gelip çıraktan tuvalet kağıdı istemiş. Çırak, öğrendiği pazarlama stratejisini ilk kez kullanacak olmanın verdiği heyecanla müşteriye: "Tuvalet kağıdı kalmadı, zımpara kağıdı vereyim mi?" demiş.

Pazarlama ilmine vakif tezgahtar, kol düğmesi almaya gelmiş müşteriye gömlek satabilendir. Bay Veli'nin, pazarlamayı membaından öğrendiği kesin. "Gizli proje kalmadı, sudokudan bozma bilmece var, vereyim mi?" Ver Veli Amca, ver. Gizli olan her şey makbulümüzdür. Ne de olsa o bilmecenin içerisinde de birşeyler GİZLİ değil mi?

10 Temmuz 2008

Gül Hırsızları Yazı Dizisi

yakında burada! veliamcanın son incelemesi Gül Hırsızları...

7 Temmuz 2008

Hristiyan Alemini Sarsacak Belge

Ürdün kıyılarında bulunduğu sanılan ve bilimsel inceleme altına alınan yaklaşık
bir metre boyundaki taş yazıt, Hıristiyanlığı sarsabilir.

Uzmanlar, yazı karakterlerinin Hz. İsa'nın doğumundan önceki yüzyıla işaret
ettiğini doğruladı. Kimyasal analizden de benzer bir sonuç çıktı.

Kırık taştan yapılan çeviri doğruysa, 2100 yıl öncesinin Yahudi toplumunda
da Hz. İsa'nın çizdiği Mesih portresine yakın bir kurtarıcının beklendiği,
yani Hıristiyan teolojisinin vaaz ettiğinin aksine "acı çeken Mesih"
kavramının Hz. İsa ile birlikte başlamadığı kanıtlanabilir.

New York Times, "Mesihle ilgili ifadeler gerçekten taşın üstünde yer
alıyorsa, Hz. İsa konusunda son dönemde hem kamuoyunda, hem de
akademisyenler arasında yeniden şekillenen görüşlere katkı yapılmış olacak.
Çünkü İsa'nın ölümü ve dirilişiyle ilgili hikayenin orijinal olmadığı, o
dönemin Yahudi geleneğinin bir parçası olduğu ortaya çıkacak" yorumunu
yaptı.

İbrani Üniversitesi profesörlerinden Yehezkel Kaufman da, "Üç gün sonra
diriliş motifi, akademik literatürün neredeyse tamamına aykırı bir biçimde,
Hz. İsa'dan önce geliştirilmiş bir kavram haline geliyor. Yani Hz. İsa ve
havarileri, daha önce var olan bir mesih öyküsündekileri hayatlarına
uyarlamakla kalmışlar" dedi.

HRİSTİYANLAR ŞOKE OLACAK
California Üniversitesi'nde Tevrat kültürü profesörü olan Daniel Boyarin,
"Bazı Hıristiyanlar bunu şoke edici bulacak, kendi ilahiyatlarının
benzersizliğine bir meydan okuma olarak görecekler" dedi.

Yaklaşık 10 yıl önce bulunan tablet, Ürdünlü bir antikacının eline geçti.
Tableti son olarak İsviçre'de yaşayan İsrail vatandaşı bir koleksiyoner
satın aldı. Birkaç yıl önce tableti inceleyen ve önemini keşfeden İsrailli
akademisyen Arda Yardeni, geçen yıl bu konuda bir makale yayımladı. Yardeni,
ilk tepkisinin, "Taşa yazılmış Kumran metinleri bulmuşsun" şeklinde olduğunu
söylüyor.

60 yıl önce yine Lut Gölü yakınında bir mağarada bulunan parşömen
tomarlarına yazılı Kumran Metinleri, bugün hala tartışılıyor. Hz. İsa
dönemindeki bir Yahudi mezhebi olan Essenilerin inançlarını Tevrat'a yakın
bir dille anlatan Kumran Metinleri ile ilgili bir konferans, dün Kudüs'teki
İsrail Müzesi'nde yapıldı. Kumran Metinleri ile yaşıt olduğu sanılan tablet
de, bilimadamları ve ilahiyatçılar tarafından masaya yatırıldı. Gelecek
birkaç ay içinde tablet hakkında birçok yeni bilimsel makale yayımlanacak ve
"Cebrail Vahyi" ile ilgili tartışma büyüyecek.

DİRİLİŞ MİTİ İSA'DAN ESKİ Mİ
Lut Gölü kıyısında bulunan taş bir tablet, dinler tarihini değiştirebilir.
Hz. İsa'nın doğumundan yüz yıl kadar önce yazıldığı sanılan tablette,
Cebrail'in ağzından, "öldükten üç gün sonra dirilecek bir mesih"ten
bahsediliyor. İbranice 87 satırın yer aldığı tablette kırıklar olduğu için
tercüme tartışmalı.

Hıristiyan ilahiyat çevrelerini karıştıran tablet ile ilgili ilk çeviriler
doğruysa, Hz. İsa'nın ölümü ve yeniden dirilişiyle ilgili öykünün orijinal
olmadığı, doğumundan önce de Yahudi çevrelerinde anlatıldığı kesinleşecek.
Böylece İncil'in yeniden yorumlanması gerekecek.

SON AKŞAM YEMEĞİNİN ANLAMI BAŞKA
Tablet, Son Akşam Yemeği'ne de yeni bir boyut getiriyor. İsrailli Prof.
İsrael Knohl şöyle açıklıyor: "İncil'de Hz. İsa ölümünden önce çekeceği
acılara dair birçok öngörüde bulunur. İlahiyatçılar bunların İncil'e
sonradan eklenmiş olabileceğini, çünkü Hz. İsa'nın zamanında 'acı çeken
Mesih' kavramının olmadığını söylüyorlardı. Oysa bu tablet bunun varlığını
kanıtlıyor. Hz. İsa'nın misyonu, Romalılar tarafından idama çarptırılarak,
kavminin gelecekte alacağı intikama zemin hazırlamaktı. Bu yüzden son akşam
yemeğinin anlamı da tamamen farklıydı. Orada kendi kanını feda etmesi
başkalarının günahları için değil, İsrail'in kurtuluşunu sağlamak içindi."

KIRIK TABLETTE NE YAZIYOR
İsrailli bilimadamlarının "Cebrail Vahyi" adını verdiği tabletteki 87 satır
kazınarak değil, mürekkeple yazılmış. Bu nedenle silinmiş yerler ve taşın
kırılmasından dolayı ancak tahmin edilerek okunabilen bölümler var. Metnin
çoğunda, Cebrail'in ağzından bir kıyamet günü tasviri yapılıyor.

Uzmanlar özellikle 80. satır üstünde duruyorlar. Bu satırın "Lışloşet
yevmin" (Üç gün içinde) ifadesiyle başladığı kesin ama sonrasını okumak güç.
Bunu başaran, Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nin Kitab-ı Mukaddes
araştırmaları bölümünden profesör İsrael Knohl oldu. Knohl'un yorumu, birçok
bilimadamı tarafından da kabul ediliyor. Buna göre, cümlenin devamında
"hayeh" (hayat) sözcüğü geçiyor. Cümle tamamlandığında, "Ben, Cebrail, sana
emrediyorum ki, üç gün içinde yeniden hayata döneceksin" ifadesi oluşuyor.
Bir sonraki cümlede, Cebrail'in hitap ettiği kişinin, "prensler prensi"
olduğu görülüyor. Bu ifade, Tevrat'ta da geçiyor. Bununla Yahudilerin lideri
olan ve üç gün içinde yeniden dirilecek biri kastediliyor. Knohl, bu
kişinin, Hz. İsa'nın doğduğu gün ölen "zalim" Yahudi kralı Herod'un
ordusunda bulunan Simon adlı bir komutan olduğunu savunuyor. Buna göre metni
de Simon taraftarlarından biri yazmış olabilir.

ADSL ve Telefon Hizmeti Ayrılacak

Nevşehir Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararında, yapılan teknik inceleme
sonucu, bilirkişini görüşü şöyle oldu: "Telefondan bağımsız olarak ADSL
hizmeti verilmesinin teknik olarak mümkün olduğunu, ADSL internet bağlantısı
için telefon hattı bağlantısı kurulmasının gerekli olmadığını belirttikleri
anlaşılmıştır."

Telefon ve internet hizmetinin birbirinden farklı sunulabileceğinin
bilirkişi tarafından tespitinin ardından karar, 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun'un 5'inci maddesine dayandırılarak verildi.

Türk Telekom'un, Nevşehir Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'nin kararının
iptaline ilişkin açtığı davanın sonucu şu şekilde açıklandı; "… başka bir
mal veya hizmetin satın alınmasına bağlı kılamayacağının öngörüldüğü, bu
durumda sadece ADSL hizmetinden yararlanmak isteyen tüketicinin, bunun için
ayrıca sabit telefon aboneliğini gerektiren uygulamanın yasal dayanağının
bulunmadığı kanaati ve böylece kararın yerinde olduğu düşüncesiyle hakem
heyeti kararına itiraza ilişkin davanın reddine karar vermek gerekmiştir."

Belent Duran, gerekçeli kararın Türk Telekom'a iletilmesinden sonra işlem
yapılmasını bekleyeceğini, telefon hattının kapatılmaması durumunda, icra
takibi yoluyla işlem yaptırılacağını belirtti.
Cihan Haber Ajansı'ndan Mehmet Güler'in konuyla ilgili aktardığı gelişme

* **Nevşehir'den gelen bu habere yeni bir gelişme de Kocaeli'nden eklendi*

Daha önce Kocaeli'nde Yunus Abdullahoğlu uygulamaya itiraz etmiş, Kocaeli
Tüketici Hakem Heyeti, hizmetin ayrı ayrı verilebileceğine hükmetmişti. Bu
konuyla ilgili gelişme de bugün Cihan Haber Ajansı tarafından duyuruldu.
Kocaeli'ndeki Tüketici Hakem Heyeti'nin kararını mahkemeye veren ve
mahkemeyi kaybeden Türk Telekom burada bir adım ileri giderek kararı
uygulamadı.

*MAHKEME KARARI UYGULANMIYOR*
Cihan Haber Ajansı'ndan Mehmet Güler'in konuyla ilgili aktardığı gelişme

*Karara rağmen sadece ADSL'yi bağlamayan Türk Telekom'a tazminat davası açtı
*

Kocaeli'de bir tüketicinin sadece ADSL'yi bağlamak için verdiği hukuk
mücadelesini ikinci kez kazandı. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti ve
mahkemenin kararına rağmen sadece ADSL'yi bağlamayan Türk Telekom'a 25 bin
YTL'lik tazminat davası açtı.

Kocaeli'de ikamet eden Yunus Abdullahoğlu isimli vatandaş, 2005 yılında
ADSL'ye başvurdu. Evine çekilen 1878011035P nolu ADSL hattın yanında 233 xx
xx nolu telefon da bağlandı. Telefonu hiç kullanmadan her ay 12 YTL
civarında sabit para ödeyen Abdullahoğlu, Türk Telekom Kocaeli Alemdar
Şubesi'ne ADSL hattının kalması ve telefon hattının iptal edilmesi için
dilekçe verdi. Olumsuz cevap alınca 10 Ocak 2007 tarihinde Kocaeli Tüketici
Sorunları Hakem Heyeti'ne başvurdu. Heyet, yaptığı incelemede 12 Mart
tarihinde şu kararı verdi: "Bilirkişinin teknik raporunda Türk Telekom'un
altyapısının sabit telefon olmadan da ADSL kullanımına müsait olduğu
görülmüştür. Bu yüzden 4077 sayılı kanunun 5'inci maddesi gereğince bir mal
veya hizmetin satışı başka bir mal veya hizmetin satın almasına
bağlanmayacağından tüketicinin telefon hattının iptali talebinin
haklılığına, Türk Telekomu'un hattı iptal etmesine karar vermiştir."

*TELEKOM MAHKEME KARARINI UYGULAMADI*
Bu kararı alan Abdullahoğlu, 04 Mayıs tarihinde heyetten aldığı kararla
birlikte Telekom'a tekrar bir dilekçe ile başvurdu. Dilekçe üzerine Tük
Telekom, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'nin kararını iptal etmek dava açtı.
Bu davayı da kaybedince Abdullahoğlu, tekrar bir dilekçe ile Türk Telekom'a
başvurarak evine sadece ADSL bağlanmasını istedi. Şirketin iki mahkeme
kararına rağmen gereğini yapmaması üzerine Abdullahoğlu bu sefer Türk
Telekom aleyhine tazminat davası açtı. 3 yıldır hukuk mücadelesi veren
Abdullahoğlu, şirketin mahkemeleri dikkate almadığını ve şimdiye kadar
kazanılmış hakları vermediği gerekçesi ile 25 bin YTL tazminat davası
açtığını söyledi. Abdullahoğlu, "Mahkemeleri kazandıktan sonra şirkete
başvurdum bana sadece ADSL bağlayın diye. Ama görevliler çok sert cevap
verdi. Ne yaparsanız yapın biz size böyle bir hizmet vermeyeceğiz diyorlar.
Şirket resmen tekel konumunda ve kanunları da dinlemiyor. Ama ben bu davayı
sonuna kadar takip edeceğim." dedi.

Abdullahoğlu'nun kazandığı hukuk mücadelesinin uygulamaya geçmesi durumunda
10 milyona yakın ADSL kullanıcısı, her ay 12 YTL civarındaki sabit
ücreti ödemeden hizmet alabilecek

5 Temmuz 2008

Ak Parti'nin başını yakan 3 irtica gösterisi!

Diyorlar ki: "Ergenekon gözaltıları, Ak Parti hakkındaki kapatma davasında Başsavcının sözlü savunma yaptığı güne özellikle denk getirildi.. Böylece Başsavcının iddiaları gündemden düşürülmek istendi.."
Bu iddianın ne kadar boş bir iddia olduğunun kanıtı şudur:
Hükümet tam tersine, bu gözaltılar nedeniyle Başsavcının bazı sözlü iddialarının gölgede kalmasından hiç mi hiç mutlu olmamıştır.
Olmamıştır; çünkü Başsavcının sözlü iddialarından bazıları bırakınız gündeme gelmeyi gündemden hiç düşmeyecek denli büyük bir vahamet arz etmektedir.
Gündemde pek yer bulamayan sözlü iddialardan biri şu: (Ama önce lütfen arkanıza yaslanın, sonra derin bir nefes alın..)
Diyor ki Başsavcı: "Ak Parti döneminde içki satışları düştü.. Bu durum, irticanın varlığının kanıtıdır.."
Demek ki neymiş? "İçki satışı düştükçe, irtica trendi yükselmiş oluyor"muş.
Yani dindarlık olgusu yükseldikçe içki satışlarının düşeceğini anlarım da, içki satışının düşmesi halinde irticanın otomatik olarak yükseldiğini niye anlayamıyorum, bilmiyorum; anlayanın da "beri gelmesini" hassaten rica ediyorum!
Merak ediyorum, içkiye benzine telefona ÖTV konulduğunda, bu vergilerin "sosyal devlet" ilkesini ihlal ettiği iddiasıyla neden kapatma davası açılmadı?!
Anayasa'nın değiştirilemez ilkesi sadece laiklik ilkesi midir? Sosyal devlet ilkesi diye bir ilke yok mudur?
Olmaz olur mu? Başsavcı bunu hiç bilmez mi? Bilir ve bu sosyal devlet ilkesine bakınız nasıl bakar..
Ama lütfen dikkat ediniz; Başsavcı, Ak Parti'nin sosyal devlet ilkesini göz ardı ettiğini iddia etmiyor..
Tam tersine Ak Parti'nin sosyal devlet ilkesini de göz önünde bulundurmak istemesinden şikayet ediyor!
Peki bunu nasıl "başarıyor"?
Allem edip kallem edip kapattıracak ya; din "allamesi" gibi kelam edip şöyle buyuruyor:
"AKP, zekat müessesini teşvik etmek için harekete geçti.."
Peki zekat nedir? İşçilerden para toplayıp Aydın Doğan'a para vermek midir?
Ya da zekat, orduevlerinde bir bardak çayın 5 kuruşa satılması için özel gayret göstermek midir?
Benim bildiğim zekat, zenginlerin yoksullara "gönüllü" olarak, tekrar yazıyorum, gönüllü olarak verdiği para demektir..
Zekat kavramına sırf İslami bir terim olduğu için karşı çıkılıyorsa "şehit" sözcüğüne şimdi biz ne diyeceğiz?
Şehitlik mertebesi nirvanaya ulaşmak isteyen bir Budizm felsefesinden mi sadırdır?
Yoksulları düşünen bir felsefeyi teşvik etmek ne zamandan beri irtica oldu?
İrtica bu kadar basit bir olgu mudur?
İrtica, kadınlara seçme hakkı dahi tanımamak değil midir?
İrtica, daha geçenlerde Suudi Arabistan'da bir belediyenin tertip ettiği toplu nikah töreninde beşyüz damadın yanında sırf kadın oldukları için gelinlerin bulunamaması değil midir?
İrtica, bu memlekette demokratik bir şekilde seçilmiş meşru bir hükümeti şapkadan tavşan çıkararak alaşağı etmek demek değil midir?
İrtica, genelkurmay savcısının Taraf gazetesine bir faks göndererek "Evrakı gönder, yoksa ben gelirim haa.." demek değil midir?
İrtica, reşit çağdaki bir erkeği üniversiteye sokup, aynı rüştü ispatlamış olan bir genç kızı üniversiteye sokmamak için zulüm yapmak değil midir?
İrtica bu kadar boş bir kavram mıdır? Ya da irticanın içini boşaltmak bu kadar kolay mıdır?
Aynı Başsavcı, aynı sözlü savunmasında bir "irticai" gelişmeye daha "barnak basiy" ki, o basılan parmak keşke "Ben ne yapıyorum?" diyerek başı kaşımak için kullanılmış olsaydı?
Aha o "irticai terakki".. ve aha insanı okuduğunda "dinden imandan çıkaran o menfur ve mel'un "mürtecilik dalgası":
"Dini bayramlar, bu hükümet döneminde ulusal bayramların önüne geçti.."
Hayır; dalga geçmiyorum, dalga dalga yayılan "gericilik" işte buymuş!
Hani, Başsavcı içki satışlarının düşüşünün irticanın ne kadar arttığına kanıt olduğunu dillendiriyordu ya..
Bu mantığa göre demek ki, dini bayramlarda akide şekeri, baklavalık un, limon kolonyası gibi tehlikeli madde içeren "irticai metaların" satışının artması da irticanın ne kadar vahim boyutlara geldiğinin delili oluyor!
Hele hele kurban bayramı döneminde dağda bayırda kırda ovada "davar" kalmaması, Türkiye'yi otomatik olarak İranlaştırmaktadır!
O yüzden Kurban bayramlarında inek ve koyun satışının artmasına "dikkat çekilmiştir".
O yüzden çekilmekle kalınmamış; milli iradeyi kurban etmek suretiyle millet koyun yerine konulmuş ve böylece buzağısı sütten kesilmiş olan "Sarıkız" namında bir darbe planlanmıştır!

FİKRİ AKYÜZ/YENİ ŞAFAK
05.Temmuz.2008

4 Temmuz 2008

Enstantane midir nedir?!

Matematik Dünyası adlı bir dergi var efendim. Tavsiye ederim tabi matematiği sevenlere...

Konu şu: bir okur derginin cevap yazan profesörüne ilginç bir şey danışır. Bu da dergide 'Okurlardan' bölümünde yayınlanmış. Komik olmuş, güzel olmuş, yerine oturmuş, sorana diyecek bir şey bulamıyorum(cinsiyet belli değil, bence bayan :) )ama hocaya alkış! Buyurun:

UG'den

Ya hocan, nişanlım istatistikçi diye bölümde herkes beni evlilikten caydırmaya çalışıyor. Herkesin düşüncesini aldım, sizinkini de alabilirmiyim?

Hocanın cevabı:

Demek istatistiğe merak buradan. Soyut matematikçi bulamadıysan yapacak bir şey yok, idare edeceksin.



Espiriyi anlamadıysanız : velibicakci@gmail.com



3 Temmuz 2008

Bilinç ve Hafıza Hakkında!

-Alıntıdır-



Unutkanlık Sorunu!

"İnsanın unutkanlık sorunu yoktur, dikkat sorunu vardır. Belleğe iyi bir ilk izlenim kaydedilmezse, kolayca unutulur.

TONY BUZAN


Gelmiş geçmiş en büyük dahilerden biri olmanın yanı sıra, çok güçlü bir hafızaya sahip olan Leonardo da Vinci, ortalama insanın "görmeden baktığını, duymadan dinlediğini, hissetmeden dokunduğunu, tat almadan yediğini, fiziki bilince erişmeden hareket ettiğini, koku bilincine ulaşmadan nefes aldığını ve düşünmeden konuştuğunu" söyler. Böyle bir dugusal körlük'te, belleğin evrenle ilişkisi kesilir.

Bilgiyi çok kanallı alıp tasnif etmek ve odaklanarak kaydetmemiz ancak yüksek bilinç geliştirmekle olur. Bu nedenle ilişkilendirme, belleğin en önemli dayanaklarından biridir.
Son birkaç yüzyıldır beynimizin sol yarım küre becerileri üzerinde yoğunlaştık. (diğer yarım kürede ki:)Hayal kurma, fantazi, sanat(müzik vs.) gibi faliyetlere önem vermedik. Böylece, belleğin en önemli özelliklerinden birini ihmal edip, tüm yapının dengesini bozmuş olduk.
Neyi, niçin öğrendiğimizi belirlemediğimizden, gerektiğinde kullanabileceğimiz düzen ve yapıyı oluşturamadık. Her gün evine aldığı eşyaları, her hangi bir yere koyan dağınık bir insan gibi bilgileri düzensiz, sırasız ve gelişigüzel kaydederek, kaliteli bir kayıt için beynin düzen ve yapı ilişkilerini bozduk.




[Hızlı ve etkili okuma sanatı - Adil Maviş]

24 Haziran 2008

Maidise İthafen!

...Biz sanayiye gidelim o zaman. O satılmasın, bu satılmasın. Sektörleri katletmeyiniz. Bana sorarsan eğitim ve sağlık dışında her şeyin helal olmak şartıyla ticareti yapılmalı...


Ayrıca bizi unutmayasun! Msn'e girmemenin ikamesi olarak bizi aramalı, parkta bahçede buluşmalısın. Ehliyet almalısın. Sevgi kebeleği(bilerek yanlış yazılmıştır) olmalısın. Beni anlamalısın...

Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı iyi değerlendirmelisin. Altı pilli kaset çalarlara saygı göstermelisin. Bush'un kellesine ödül koymalısın...

Nasılım?! İşte, iktisat burada devreye giriyor. Kıt kaynaklarla veliamcanın sınırsız isteklerini karşılama bilimi! İktisadı iyi öğrenmelisin...

16 Haziran 2008

Alkışlarla Türkiye

Annemin Maceraları
Shrek'in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında, el ele tutuşmuş Shrek ve Fiona'yı gören annem, 'Bunlar Süleyman ve Nazmiye Demirel çifti mi?' diye sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.

Alfabe
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: 'Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme cesaretini gösterdiği için.

Annem!
'Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!

Modem
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?' diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi ve konu kapandı...

Yaz Okulu
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.

Beyin göçü
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen git, masrafları ben karşılıyorum.

Alman yazar
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp 'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye, kağıt bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.

Düz mantık
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.

İngilizce yazılısı
Bir alkış da ingilizce sınavında 'Nice ........' şeklindeki boşluğu 'Nice mutlu yıllara!' şeklinde dolduran, dahi mi aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencime istiyorum.

Hügo'lar Beşledi
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.

Ne zaman?
Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; 'Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?'

Havale
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'

Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'

Hacim nedir?
Öğretmen bir arkadaşımdan naklen; 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden gelen cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'

Asabi Polis
Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle '1 saniye' işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''

15 Haziran 2008

Japon Erken Uyarı Sistemi

Japonya'nın kuzeyinde dün meydana gelen yaklaşık 30 saniye süren 7.2 büyüklüğündeki depremde, dünyanın ilk erken uyarı sistemi (KJS) kullanıldı. Yeraltında oluşan sismik dalgaların tespit edilmesinden 4 saniye sonra halk TV ve radyolardan uyarıldı. Uyarı yapıldığında depremin merkez üssüne 500 km uzaklıkta bulunan başkent Tokyo sarsıntıyı hissetmemişti. Sistem, Tokyolulara, güvenli bir yere sığınmaları için birkaç saniyelik süre tanımış oldu. Depremde 6 kişi öldü, onlar da, heyelan ve panik gibi sebeplerle can verdiler. Deprem, yerel saatle 08.43'te meydana geldi. Miyagi, İvate ve Fukuşima gibi nüfus yoğunluğu düşük illeri vuran deprem, yerin 8 kilometre altında oluştu.

Yer altındaki ilk sarsıntıların tespit edilmesiyle birlikte, ekim ayında kurulan deprem erken uyarı sistemi (KJS - Kinkyu Jinşin Sokuho) dört saniye içinde devreye girdi. Devlet televizyonu ve radyosu NHK yayın akışını keserek, depremin etkileyeceği bölgeleri hemen halka bildirdi. Sistem dahilinde, nükleer tesisler, demiryolları ve diğer altyapı unsurları da otomatik olarak devreden çıkarıldı. Bölgedeki hızlı trenler, uyarı ile birlikte kendiliğinden yavaşladılar. Depremden birkaç saniye önce gelen ve merkez üssünden uzaklaştıkça halka daha da fazla zaman kazandıran uyarı, binlerce can kurtardı. Japonya, özellikle de büyüklüğü 5.4'ü bulan 153 artçı sarsıntıda bu sayede hiç kayıp vermedi.

Bu büyük depremde, ölü sayısı 6'da, yaralı sayısı ise 144'de kaldı. Ölenlerin biri balık tutarken oluşan toprak kayması yüzünden, diğeri baraj inşaatı sırasında başına taş düşmesi nedeniyle, ötekisi ise deprem korkusuyla bir dükkandan hızla çıkınca araba çarpması sonucu can verdi. Fukuşima'daki nükleer santralde, 20 litre radyoaktif suyun depodan sızdığı, ancak insana veya çevreye yönelik bir tehlike oluşmadığı bildirildi. Japon ordusu, elektrik kesintilerinin yaşandığı deprem bölgesine askeri helikopterlerle yardım taşıdı. Deprem bölgesinde, heyelan nedeniyle ulaşılamayan bazı köyler dışında "herşeyin 9 saat içinde normale döndüğü" belirtildi.Erken uyarı sistemi sayesinde insan kayıpları önlenmiş olsa da, toprak kaymaları birçok otoyolunu kapattı. Ayrıca birçok otoyolu deprem nedeniyle kırılıp yıkıldı. Nüfusunun büyük bölümü 60 yaşın üstünde olan Japonya, öncelikle mahsur kalan yaşlıların yardımına koştu.

13 Haziran 2008

Muasır


Hani "muasır medeniyet seviyesi" var ya, işte o... "Çağdaş uygarlık düzeyi" demek, hepsi bu.(Basında bu kelimeyi "muassır" şeklinde yazan cahil arkadaşlarımız da vardır. Üstelik de yaşını başını almış adamlardır bunlar.) Atatürkçülük bu demektir, başka bir şey de değil.Bu kavram son derece değişken bir kavramdır. Dün muasır olan bugün değildir, yarın da olmayacaktır.Değişken olduğu, donuk olmadığı için de modası geçmez, eskimez, otuzlu yılların liderleri yokolur giderler, Atatürk ölmez! Üstelik Atatürk "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" demiştir ama, "başka mürşit yoktur" da dememiştir ha!.. "Daha az hakiki" olan başka mürşitler de bulunabilir...Atatürkçülük'te demokrasi yoktu, çünkü otuzlu yıllarda "moda" yelleri totaliter rejimlerden yana esmekteydi.Dolayısıyla, bugün de aynı rüzgârı estirmeye çalışan "Kemalistler" çağdaş değildirler.Daha da açık konuşalım: Atatürk, Kemalist değildi! Kemalizm, Atatürk'ü kendi amaçları doğrultusunda "kullanmak" isteyen faşist bürokratların uydurduğu bir ideolojidir.Atatürkçülük, bir ideoloji değildir, bir dünya görüşüdür.Laiklik de, kendi başına bize hoş göründüğü için değil, çağdaş yaşama tarzının, çağdaş uygarlık düzeyinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu için gereklidir.Devlet kapitalizmi, otuzlu yıllarda çağdaş gibi görünüyordu, bugün değildir.Şapka giymek, o dönemde modaydı, bugün değil.Bugün şapkayla gezene Atatürkçü demezler, "tapon" derler yani...Muasır medeniyet uyarınca o zamanlar vals ve tango yapılırdı, bugün yapana yalnızca "nostaljik" deniyor. "Atatürk'ün giyindiği gibi giyinmeye çalışana" da düpedüz ahmak derler. Diyelim baklavalı kazak buldunuz, gidip bir de golf pantolon mu diktireceksiniz? Atatürk 1936 model arabayla gezerdi, arayın bulun da "rektifiye" ettirip binin bakalım! O dönemde Medeni Kanun gösteriyordu çağdaşlık düzeyini, tek eşlilik, miras paylaşımında eşitlik, falan filan.Bugün, örneğin "eşcinsel evliliklerine izin vermek" çağdaşlık! Avrupa bu düzeyde. Nasıl, bu sizi irkiltti mi? Demek ki Atatürkçü değilsiniz.Siz olsanız olsanız "İsmetçi" olursunuz.O da Atatürk'ün başbakanıydı, Fethi Okyar ve Celal Bayar da... O da Atatürk'ün silah arkadaşıydı, Fevzi Çakmak da... Üstelik birincisi yalnızca orgeneral, ikincisi mareşaldi, mareşal! Sizin Atatürk'ünüz hangisi? Ölümünün üzerinden daha bir yıl geçmeden ve de utanmadan paralardan resimlerini kaldıranların Atatürk'ü mü yoksa? Benimki o değil.Bana da utanmadan "Atatürk düşmanı" diyen dangalaklar, azıcık anladınız mı?

Engin ARDIÇ

11 Haziran 2008

BUNLAR TÜRKİYE'DE OLUR

Yeryüzünde insanlar ya sigara içerler ya da içmezler. İçenler, sigaralarını çakmak ya da kibritle yakarlar. Ve bunların bir cogu da kanserden ölür.

Ama, dünyada demir çelik haddehanesinde çalışan hiçbir işçinin, sigarasını yakmak amacıyla 600 tonluk pres makinesinin arasından emekleyerek geçip
2450 santigrat sıcaklığındaki fırına ulaşmaya çalışırken can verdiği görülmemiştir.
Türkiye'de görülmüştür, Karabük'te...

*********************
Bütün dünyada haşerat, özellikle sivrisinek vardır, buralarda da sinek ilacı kullanılır.

Ama, sivrisinek yutup da midesine kaçan sineği öldürmek üzere ağzına Shelltox sıkmak suretiyle zehirlenip ölen, Türkiye'dedir.
İstanbul, Sultanbeyli'de...

*********************
Dünyanın her yerinde insanlar berbere gidip tıraş olurlar
Ama hiçbir berber, rahatlatmak amacıyla müşterinin kafasını sağa sola kanırtırken adamın boynunu kırıp onu öldürmemiştir.
Türkiye'de öldürmüştür, Erzurum'da...

*********************

Dünyanın hiçbir yerinde bankamatikten para çekmek için düğmeye bastığınızda elektrik çarpmaz ve ölmezsiniz
Türkiye'de ölürsünüz, Bozcaada'da...

*********************

Dünyanın hiçbir yerinde, otoyolda giderken radyoda duyduğu göbek havası eşliğinde göbek atmak için arabayı 'sağ şeride çeken' ve az sonra da arkadan gelen arabanın çarpması
sonucu ölen bilinmez.
Türkiye'de bilinir, Adapazarı'nda...

*********************

Nüfus sayım günü sokağa çıkma yasağı nedeniyle bomboş otoyolda (Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur ve olamaz) sayım görevlisi 'bariyerlere' çarpıp ölmez.
Burada ölür, Gebze'de...

*********************

Dünya'nin hiçbir yerinde aynı işyerinde biri gece, biri de gündüz
vardiyasında çalışmakta olan ve her ikisi de 'mobilet' kullanan bir baba-oğul, birisi işten çıkıp eve gider, öteki evden işe gelirken bir kavşakta karşılaşmazlar ve birbirlerine selam vermek için ellerini kaldırınca çarpışıp her ikisi de ölmezler.
Burada olur, Konya'da...

*********************
Dünyanın hiçbir yerinde marangoz atölyesinde çalışan işçiler paydosta üzerlerindeki talaşları temizlemek için birbirlerine 'kompresör' tutarlarken, biri ötekine şaka yapmak için kompresörü onun arkasına tutmaz, öteki de 'şaka öyle olmaz böyle olur' diye aynı kompresörü berikinin makatına sokmaz ve adam bağırsakları patlayarak ölmez.
Bizde olur, İstanbul, Ayazağa'da...

*********************

Dünyanın hiçbir yerinde gemi mühendisi kazanı kontrol etmek için kazana girdiğinde biri gelip kazanın kapağını kapatmaz ve sonra da gemi yola çıkmaz.
Bizde olur, Kocaeli, Dilovası'nda...

*********************

Dünyanın hiçbir yerinde bir adam ayakkabısının içine kaçan taştan kurtulmak için elektrik direğine yaslanıp ayakkabısını çıkarıp silkelediğinde, yoldan geçen bir başkası onu elektrik çarptığını sanmaz ve elektrikle bağlantısını kesmek amacıyla kafasına kürekle vurarak onu öldürmez.
Bizde öldürür, Rize'de..

BU YAZIYI HER GÜN OKUYUN!

Birine sevginizin tumunu sunmak, Asla sizi de ayni sekilde seveceginin garantisi degildir. Sevgiye karsilik beklemeyin; Sadece sevginin karsidakinin kalbinde buyumesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde buyudugune emin olun. Birine carpilmak icin bir an yeterlidir, birinden hoslanmak bir saat, ve birini sevmek icinde bir gun yeterlidir, ama birini unutmak ise bir omur surer. Gorunuse aldanmayin; kandirici olabilir. Zenginlige aldanmayin; yok olur gidebilir. Sizi gulduren birini secin cunku karanlik bir gunu aydinlatan sey bir gulumsemedir.Kalbinizi gulumsetebilen birini bulun. Oyle zamanlar vardir ki, bazen birini oylesine cok ozlersiniz ki, onu hayallerinizden cikarip, gercek hayatta kucaklamak istersiniz. Hayal etmek istediginiz seyi hayal edin, gitmek istediginiz yere gidin, olmak istediginiz kisi olun, cunku yasayabileceginiz tek bir hayatiniz var ve tum bunlari yapabilmek icin tek bir sansiniz. Sizi tatli kilacak kadar yeterli mutlulugunuz olsun, guclu kilacak kadar aci deneyiminiz, insan kilacak kadar uzuntunuz, ve sizi mutlu kilmaya yetecek kadar umudunuz olsun. Daima kendinizi baskalarinin ayakkabilarina koyun.Eger ayaklariniz aciyorsa, o kisininkiler de aciyordur. En mutlu kisiler, herseyin en iyisine sahip olanlar degildir, onlar karsilarina cikan herseyin degerini en iyi bilenlerdir. Mutluluk, aglayanlar, incinenler, arastirma yapanlar, ve cabalayanlar icin vardir, cunku boyle insanlar hayatlarina giren her insanin onemini takdir edenlerdir. Ask bir gulucuk ile baslar, bir opucuk ile gelisir, ve bir gozyasi ile son bulur. En parlak gelecek, unutulmus bir gecmisin ustunde yukselir, gecmisinizdeki kalp kirikliklarini ve hatalari silmezseniz hayatin icinde ilerleme sansiniz olmaz. SEVIN.. SEVIN.. SEVIN.. HICBIRSEYI VE HICKIMSEYI DUSUNMEDEN SEVIN.. SEVGINIZI, SEVDIGINIZI ELDE ETMEK ICIN HER YOLU DENEYIN. BIRGUN HERSEY COK GEC OLABILIR. UNUTMAYIN! CAN DUNDAR

9 Haziran 2008

VFATÇ Neyin Kısaltması ?!

veliamca camiasının üyelerinden Ayberk bey'in(sağ altta ki resimde görülen) habersiz tatile gitmesi ve veliamca'nın bunu haber alması son dönemlerin en büyük hayal kırıklıklarından biri oldu! Camiada iplerin gevşediği, amcaya duyulan saygının azaldığına yorumlanan bu gelişmeler, veliamca'yı tedbir almaya yöneltti. VFATÇ neyin kısaltması derseniz, işte bu tedbirler zincirinin ilk halkası! 'Veliamcadan Fetva Almadan Tatile Çıkmak!' tümcesinin baş harflerinin oluşturduğu bu kısaltmanın temsil ettiği tedbir gereği; veliamcadan izin almadan tatile çıkan camia üyelerine çeşitli yaptırımlar uygulanacak. Bu yaptırımlar kişiye özel olarak seçilecektir. Yönetim kurulu toplantısında belirlenip bir hafta içinde uygulanacaktır. Örnek vermek gerekirse; Ayberk Enez için bir odaya kilitlenip en az sekiz saat ekmek ve su verilmek suretiyle, tuvaletini de lazımlığa yaparak, Hakan Peker'den Barmen Minik parçasını yüksek sesle kesintisiz dinletmek muhtemel bir ceza olabilir.

Tüm üyelere duyurulur...


veliamca yönetimi

3 Haziran 2008

Secret Project Unit Chapter II

Çin işi Japon işi, bunu yapan tek kişi.
Dakika geçmiyorki Veli Amca'dan duyanları hayretten alıp hayrete sürükleyen yeni bir proje fikri duyulmasın. Daha önceki haberimiz ile aynı merkezden alınan gizli istihbarata göre, beşeriyet tarihinin önde gelen mucitlerinden, uluslararası camiada Uncle Veli adı ile bilinen nam-ı diğer Veli Amca, Süpppeeer Gizli projesi ile eş zamanlı olarak yürüttüğü diğer bir projenin belkemiği niteliğindeki japon çekirdeği çöplerinin gerçek çöp zannedilerek çöpe atılması sebebiyle üzgün ve süzgün günler geçiriyor. Odasının en göze batan köşesinde ney yapmak üzere aylar boyunca özenle ve bezenle biriktirdiği japon çekirdeği çöplerinin sıkıyönetim bölge komutanlığı tarafından çöpe atılmasına rağmen icat azminden hiç bir şey yitirmeden çalışmalarına aralıksız devam eden Veli Amca, aynı zamanda bu davranışı ile bilim dünyasına örnek teşkil edecek nitelikte bir bilim oyalanıcısı olduğunu ıspat etti. Öte yandan her bir tanesi azami 0,2 cm2'lik bir alana sahip japon çekirdekleri çöpleri ile koccaaaa bir ney yapmak, çekirdeklere isim babalığı yapan Japonların bile aklına gelmemişti.

Çekirdek çöpleri ile ortalama büyüklükte bir ney yapabilmek için kaç kg çekirdek tüketilmesi gerektiği ile ilgili problemi çözmesi için TÜBİTAK'a, bu kadar çekirdeği yiyebilen bir ağızla aynı vücutta bulunan dötün tutulacağı ishal salgınını nasıl atlatabileceği sorusunu ise Sağlık Bakanlığı'na yönelttik. Fakat her iki kurum da sorularımızı yanıtlamaktan aciz olduklarını özür dileyerek belirttiler.

Kamuoyu, Veli Amca yakasından art arda gelen bomba proje haberleri ile sarsım sarsım sarsılırken bir taraftan da Amcalarının ishalden kurtulup eski sağlığına kavuşabilmesi için gece gündüz dua ettiklerini belirttiler.

Secret Project Unit Under Control of Uncle Veli (SPUUCUV)

Blogumuzun mümtaz müdavimleri arasında blog sahibi Veli Amca'nın Süppppeer Gizli Projesi'ni duymayan, duyup da meraka düçar olmayan yoktur. Gizli projesi hakkında ser verip sır vermedi ammaaaa, Veli Amca en nihayetinde açık verdi. İsminin açıklanmasını istemeyen, Veli Amca'ya yakın bir kişiden alınan bilgilere göre bu süper gizli projenin temelinde ultra muhteşem bir enstrüman var. Daha önce hiç denenmemiş, denenmesi akıldan bile geçmemiş, akıllara seza, duyanlara şaşkınlık, görenlere hayret veren, harikulade, fevkaladenin fevkinde bir enstrüman.

Henüz tasarım aşamasında olan bu enstrüman sekiz oktavlık bir zurna. Yakın zamanda büyük bir sükse yaparak ürününü coşkun kitlelere tanıtmaya hazırlanan Veli Amca'nın muhteşem zurnası tam sekiz oktavlı. Fakat bu ultra mükemmel zurnanın büyük bir handikapı var ki, düşman başına. Dünyanın sekiz oktavlı ilk zurnası olma özelliğine sahip bu müthiş aletin üzerinde insanın iki elindeki parmak sayısının 6,5 katı (64 adet) delik olduğundan teorik olarak çalınması mümkün gibi görünse de pratik olarak imkansız. Şu anda ürünün prototipini evinin en ücra köşesinde meraklı gözlerden saklayan Veli Amca, gizli projesinin ikinci aşamasında zamanının büyük kısmını bu garip aletin çalınabilmesini mümkün kılacak tekniği geliştirmeye harcayacak.

2 Haziran 2008

Ne oLuRsa oLsun?

Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve içerisini pinpon topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler ittifakla kavonozun dolduğunu ifade ederler,Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, pinpon toplarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar,Onlar da "evet" doldu derler.Tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavnoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler de koro halinde "evet" derler.Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur.
Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "eveet" diyerek; ben "Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım" der.Şöyle ki; Bu pinpon topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz,aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir;işiniz, eviniz, arabanız vs.Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir."Şayet kavanoza önce kum doldurursanız..." diye, anlatmaya devam eder, "çakıl taşlarına ve özellikle de pinpon toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit
kalmayacaktır.Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın.
Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle pinpon toplarını kavanoza yerleştirin.Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar; "Peki, o iki fincan kahve nedir?"
Profesör gülerek: "Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!"

1 Haziran 2008

Dev Ayna

Soğuk rüzgarlardır karaları yüksekten gezdirip
Buz gibi Heybetli dalgalara teslim eden beni !
Onlarda savururlar bir oyana bir bu yana.
Uzun sürmez hiç bir zaman.
Ama sürer çılgınca,dininceyedek fırtına !
Dünyadır bu!
Her birimizdeki duygular dünyası gibi.
Yahutta bizi, kainatın her köşesine seyirlik eden dev bir ayna !
Fırtınalara ne dersen de !
Ama onlardaki güzellikleri sayacak olursak;
Sevgi, sevinç ,aşk, zevk-i sefa gibi heyecanlardır!
Ki Bunlar,
Mutluluk evreninin boyutlarıdır !

veliamca

31 Mayıs 2008

Enflasyondan Yakınanlar !

"Ey insalar ! ... Faizin her türlüsü ayaklarımın altındadır !..."

Hz. Muhammet (s.a.v)

İşte arkadaşlar ! Budur !
Ekonomideki temel sıkıntı 'sürekli enflasyon'un çözümü !
Enflasyonun çıkış noktası, yada son halkası Merkez Bankası - nın para basıp piyasaya sürmesi ! Canı sıkıldığı için basmıyor ! Faiz oranlarının yükselmesiyle oluşan fazladan para talebini dengelemek için ! Dengelemesin isterse ! Ekonoımi çöker, kriz olur zart zurt ...
Bankaların faiz rekabetine girdiği dönemlerde de iş çığırından çıkıyor ! Spekülatif sebepler bile yetiyor ! Aklı başında insanlarsanız, faizin gerekli olmadığını idrak edebilirsiniz ! Devlet isterse kaldırabilir !
Ey millet ! Günah keçisi arıyorsanız bankaların faiz üstüne kurulmuş düzenleridir !
Faizi kaldırın ! Sürekli enflasyonun bittiğini, yatırımların arttığını, tam istihtam seviyesine ulaşıldığını görün !

Davul zurna az...


Haydin bunun için bir sivil toplum hareketi başlatalım ! İmzalar toplyalım !

Yürüyüşler yapalım ! vs...

27 Mayıs 2008

maidis'in ettikleri

Merhaba ben maidis, Veli'yi eski yeri kapattırıp burayı açtırmak için kandıran kişi. Neler yaptığımızı anlatarak benzer şeyler denemek isteyenler için bir yol gösterici hazırlamaya karar verdim. Hem kendimiz için de ne zaman ne yaptığımızın bir göstergesi olur.

0. Geçtiğimiz pazarlardan birinde spor salonu çıkışında Ayberk ile birlikte yeni açılan bir yere gittik. Oyuncakçı dükkanında motosiklet ve uçak seçimi yaparken keşke Veli de aramızda olsa dedik ve bu dileğimizi yaygın bir teknoloji olan cep telefonu aracılığıyla kendisine bildirdik. Teklifimizi kabul eden Veli şaşırtıcı bir şekilde bizi hiç bekletmeden belirtiğimiz enlem ve boylama geldi. Burada yeterli süre vakit geçirdikten sonra açık bir otoparka gittik. Üç kişi iki arabadan ikisini de çalıştıramadığımız için bu buluşmayı burada noktalamaya karar verdik. AYberk ile vedalaştıktan sonra Veli ile birlikte yola koyulduk. Toplu taşıma araçlarının bize sağladığı imkanlar dahilinde Veli'nin evine ulaştık. Bir şey almak için ben de yukarı çıktım. Bu sırada hazır gelmişken böyle böyle (sitenin yeni hali) de yapalım mı dedim. Görmüş olduğunuz gibi cevap olumluydu.

1. İlk önce Blogger'dan bir adres aldık ve burada anlatılanları uygulayarak kendi alan adımız üzerinden yayınlamaya başladık. Şu anda tek sorun www olmadan siteye girilmek istendiğinde eski yere gidiyor. Veli bu konu ellerinden öper. Hallediver.

2. Klasik tema dışında yeni temalar kullandığımız zaman başlıklar açılmıyor (etiketler veya arşiv seçildiğinde sorun yok). Şu anda halletmemiz gereken en önemli sorun bu. Klasik tema kullandığımız zaman her şey yolunda ama o zaman da Blogger'ın neredeyse hiçbir özelliğinden yararlanamıyoruz. Çözümü bilen varsa üç vakte kadar söyleyiversin.

3. Üst menüyü (navbar) kaldırdım. Nasıl yapılacağı burada yazıyor (ne olduğunu görmek için de aynı sayfaya bakabilirsiniz).

4. ...

24 Mayıs 2008

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü izlendi !

Güldürük adamlar için üzüldük ! Bursa'yı, ataları, tarihimizi andık. Lakin bu kadar laçka değildir olan bitenler ! Tabi film icabı diyebiliriz izlediklerimize ! Ecdadımız Osmanlı'yı , Selçukluyu, Ertuğrul'u ve mübarek oğlu Osman Gazi ve Hakk'ın yolundaki soyunu andıkça tüylerimiz dikenlenir gözlerimiz dolar ! Gazalar hep mi mübarek olar !
Özlem var dostlar elbet... İnsan özler hep !
Güzeli, dürüstü, nizamı, zaferleri, adaleti özler...

Demonun krasisi demo'da kalsın !
Olmadıkça özlediklerim sokrattır krasiler !
Monar da eyiydi şi'mdiler pok'a sarmadı da neyler !?
İnsana davul zurna hep az diyler !

22 Mayıs 2008

DÜNYA YALAN DİYENLER,KENDİ YALANLARINI HAYKIRIYOR.

MAHALLİ SAKİNLERİ,
SİZLERE BU GÜNDEN SONRA BANA AYRILAN VEYA YAZMAMA MÜSAADE EDİLDİĞİ SÜRECE BURADAN DA SESLENME İMKANIM VAR.
SES VERİRKEN YANKI ALMAM LAZIM. YANKI YI VERCEK OLAN SİZLERSİNİZ. BAKİ KALAN BU KUBBEDE HOŞ BİR SEDA İMİŞ.
HOŞ SEDALAR İNSAN DENEN MECHULE HİZMET İLE BAŞLAR.VEYA ONA HİZMET EDECEK EYLEM VE AMELLER İLE BAŞLAR.
BEN BELKİ HİÇ BİRİNİ YAPAMAYACAĞIM.AMA ŞUNA İNANIN SİZİ DÜŞÜNMEYE VE ARAŞTIRMAYA KESİNLİKLE SEVK EDECEĞİM.BURADA YAYINLANAN YAZILARIM HDAHA ÖNCE HİÇ BİR YERDE YAYINLANMAMIŞ YAZILARIMDAN OLUŞACAK İNŞAALLAH. ŞİİRLER MÜSTESNA.ŞİİRLERİMİ YENİLERİNİ VE ESKİLERİNİ ZAMAN ZAMAN KARŞINIZA ÇIKARACAĞIM.UNUTMAYINKİ HEPSİ SİZE ÖZEL.

EVET GELELİM SADEDE;
Evet dünya yalan diyenler, kendi yalanlarını haykırıyorlar.Lanet olsun batsın bu dünya diyenler, inanın kendilerine beddua ediyorlar.yani kendilerine kötü dua etmektedirler.Dünya gercekden bizim gibi bir yaratık. sessiz ve sakin duruyor. üzerinde yapılan tüm canlı ve cansız varlıklar üzerindeki cinayetlere asla ses çıkarmamaktadır.laneti hak edenler lanet ediyorlar.. gelinde gülmeyin.hemde ağlanacak halimiz varken. ne kadar az akıl sahibiyiz değilmi? düşünelimde bunun üzerinde tartışalım.
Derlerki,lanet olsun şu dünyaya.dünyamı cehenneme cevirdi.ölsem kurtulsam.bu ve benzeri sözler.hep duyarız.
Halbuki dünyanın bir sucu yok.dünyanıda cehenneme sen kendin cevriyorsun.ölmek marifettir. herkes yaşarken ölemez. ölüm bir varlıkdır. ona erebilenölmeden önce ölebilmek maharettir.şair öyle der;
ÖLÜM BİZE NE YAKIN, NE UZAK ÖLÜM, ÖLÜMSÜZLÜĞÜ TADDIK BİZ, BİZE NE YAPSIN ÖLÜM.
Demek ki ölüm bizim zikrettiğimiz şey değil.ölüm sevgiliye arzın üzerinde gezinirken kavuşmaktır.
sen nereye lanet ediyorsun. sn neden medet bekliyorsun.sen nasıl bir kurtuluş arıyorsun ki, aradığın şey sana kendi cehennemini yaşatıyor.BUNA MEVLANA DERKİ,çamura gömülmüş eşşek , kurtulmak için tepinirken,ve tepinmeye devam eettikçe BATAR.
KELİME VE KAVRAMLARIN ÖZÜNE İNANALIM.DÜNYAMIZI KENDİMİZE CENNET YAPALIM.RUHLAR ALEMİNE, ALAYI İLLİYYYİNE GİDERSEK İNŞAALLAH, CEMALULLAHI SEYREDELİM. BOŞ VERİN HAMM CENNET VE HURİ AŞKLARINI, YUNUS NE DİYOR, CENNET CENNET DEDİKLERİ BİR KAÇ HURİ, SEN ONU İSTEYENE VER, BANA SENİ GEREK SENİ..
EVET , BENDE HERŞEYDEN VAZGECTİM, İNSAN OLMANIN SIRRINA ERMEK İSTEYENLERİ İSTİYORUM.GERİ KALAN ÖMRÜMÜ SADE VE YALNIZCA ONLARLA HEMHAL OLARAK YAŞAMAK İSTİYORUM.
SEVGİ VE SAYGILAR SUNUYORUM.
SİZİ GÖNLÜNÜZDEN ÖPÜYORUM.
GÖNÜLDEN GÖNÜLE SELAM VAR
PERDE OLMAYIN,GÜNEŞE YILDIZA
SAĞLICAKLA KALMAK SİZİNDE HAKKINIZ.

HAKPEREST AŞIKPEREST
NEBİOĞLU MUSTAFA MESUT

19 Mayıs 2008

Yeni yayın organı!

Tüm internet alemine ve tüm Türk milletine sevgi ve saygılarımı ileterek bu yeni sitemizi takip etmeleri için davet ediyorum...
Yazar alımlarımız başlamıştır ...

18 Mayıs 2008

Yayındayız

Şu anda son erik için geri sayım başladı. Bu sizin için pek bir anlam ifade etmiyor. Neyse! Görmüş olduğunuz gibi forum yok. Burası var. Henüz bir tanımı olmasa da yakında kavuşacak. Bu yazıyı okuyabilirsek. Ben böyle klavyeyi. En azından sessiz...