16 Ağustos 2009

Burçlar Meselesi

Sihirli bir değnek ile deyilmiş gibi insanlığı ikiye ayıran muhteşem bir konudur Burçlar!
Bir kısmı büyük bir özgüvenle diyor ki; 
"Doğan her şeyin burcu vardır. Yani doğum anına göre
şablon gibi temel karakteri atanır! Bunun gezegenlerle, takımyıldızlarıyla ilgilisi vardır. 
Hatta kaderlerimiz hakkında pek çok şeyi öğrenebiliyoruz!"
Karşı çıkan diyor ki: "Hadi oradan şarlatan! Sen de kim oluyorsun!? Bilim adamları dururken seni mi dinleyeceğiz!? Cep doldurmak için uydurmadığınız şey kalmadı be!"
Özellikle Astronomi ve Astrofizik konularında eğitim alan / veren akademik çevreler tarafından alınganlık gösterilen bir konudur. Halka küsmek üzere olan bir halleri var sanki..!
Dr. Levent ALTAŞ hocamızın çok değerli bir yazısı var konuyla ilgili. Uzun olduğu için paylaşmaktan vazgeçtim.
Bu yazıda en çok eleştirilen kavram gök cisimlerinin insanın doğum anıyla ilişkili olarak karakteri kesin olarak etkilediğine dair iddiadır! Bilim insanı olarak hocamız –özetle- diyor ki; günümüzde yakın çevremizdeki gezegenlerin tüm özellikleri ince ayrıntılarına kadar biliniyor.
Doğumla ilgili bir etki saptanmış değil! Takımyıldızlar ise (hem birbirlerine göre uzaklar hem) dünyaya göre çok uzaklar. Bir etki olması mantık dışıdır! Bilim insanlarını ve burçlara safsata gözüyle bakan herkesi temsil edecek şekilde hocamızı yazımızın misafir karakteri olarak düşünüyorum.

Doğrusu benim de aklıma pek yatmış değil hocam! Bu gök cisimlerinin karakterlerimizi etkilemesi…
Bir dönem astronomiyle çok alakalı olduğumu belirterek;
Aslında ortalama bir yıldız sayılan Güneş’imizin hidrojenini 5 milyar yıldır bitirememiş olmasını ve neredeyse bir o kadar daha yanacak ve hidrojen bombaları olarak sürekli patlayacak olmasını da aklım pek almış değil…
Onu da geçtik ‘kara deliklerin’ nasıl olup da bu kadar sıkıştıklarını ve protonların da parçalandığını ve uzay-zamanı deldikleri de aklıma pek yatmış değil.
Sanırım bu benim zeka kapasiteme mal edilemez! Çünkü astrofizikçiler de bu gibi konuları aciz insan hisleriyle tekrar düşündüklerinde hayranlıklarını gizlemiyorlar.
Hatta kuantum fiziğine hayret etmeyenlerin onu anlamadıklarını iddia eden profesörler de var.
Tabi ya… Kuantum fiziğine hayret etmeden olur mu? Hele şu kuantum pek çoklarının aklına yatmış değil hocam! Eminim meseleyi anlamış biri olarak siz de hala hayret emektesiniz…
Aslında evrende henüz keşfedilmemiş ve hayret edeceğimiz daha çok bilgi olduğunu anlıyoruz. Kendimizi anlamaya ve hayret etmeye hazır tutmalıyız değil mi?!

Eskiden hayali kurulan imkânların şimdi teknoloji adı altında gerçek olması gibi belki burçları da keşfeder ‘pozitif bilim’! Aslında safsata dediğiniz bir konuya araştırma bütçesi ayırmaya tenezzül edip etmeyeceğiniz de ayrı bir sorun! Eğer bütçe ayrılmayacak kadar safsata gördüğünüz araştırma tezlerinden bir gün bir gerçeklik çıkarsa kendinizi nasıl hissedersiniz!?
Cahilliği kınama dozunuzu abartmanız, aydınlığa giden yolları tıkamanıza sebep olmasın hocam!?

Daha önce verdiğim bir örneğin yine yeri geldi; UFO furyasına karşı, konuyla ilgili fanatiklerle dalga geçen ve bir bilimci olarak konuyu araştırmak için tertiplenmiş bir projenin başında bulunan Carl Sagan’ın bu açıdan örnek alınmasını dilerim. Umarım objektifliğinizi yitirmezsiniz…

Burçlar konusunda günümüze kadar ulaşmış bilgilerin birikimsel olduğunu kimse inkâr edemez. 5 bin yıldan bahsediliyor! Biliniyor ki çok eskilerde astroloji dâhil bütün bilgi ve araştırma gerektiren şeyler bilim olarak niteleniyordu. Ta ki bir süreç sonunda batıl ve mitolojik imgeler içeren soyut kavramlar somut konulardan ayrıştırılana kadar.
Somut olanları pozitif bilimler şeklinde tanımlamışlar. ‘Kesin’ anlamında kullanılmış pozitif.
Yerli hali ‘müspet bilimler/ilimler’ şeklindedir. Diğerlerini de sanırım ‘safsata’ olarak sınıflamışlar pozitifçiler!
Negatif bilimler diye bir tabir ise kullanılmaz! ‘Kesin olmayan bilimler’! Evet, madem kesin değil o halde bilim değil sonucuna ulaşılır!
Bence yorumun çok önemli olduğu bir bilim olarak burçlar ilmi ‘Yorumsal Bilim/ler’ şeklinde sınıflandırılmalıdır.
Gök cisimlerinin, insanların(beklide bütün devinim halindeki oluşumların) karakteristik özelliklerinin belirlenmesine vesile kılınmış olduğuna anlam veremiyor oluşum beni pek rahatsız etmiyor. Çünkü bu konu doğrudan ilgimi çekmiyor.
Doğruyu arayan bir bilinç, ilk önce anlaşılması yani tespit edilmesi daha kolay olan kısımdan başlar. Ben de öyle yaptım. 6. sınıftan itibaren Astronomiyle ilgilenmeye başlamıştım fakat gizemli konulara olan ilgim elbette astronomiyle sınırlı kalamazdı. Kimilerinin ‘inandığı’ kimilerinin ‘inanmadığı’ burçlar konusu da elbette bir sonuca bağlanmalıydı. 7. sınıfta bu konuyu sürekli olarak takip etmeye karar verdim. Yani, aynı bilgisayarlarda olduğu gibi işlemcinin çalışma zamanının/kapasitesinin “threat’ler” halinde çeşitli işlere atanması gibi aklımın/beynimin kapasitesinin bir bölümünü bu konuya atamış oldum.
İlk anlaşılması gereken şey; insan karakterleri sınıflanabilir mi!? Bunu anlamak benim harcım mı, özel bir yetenek, bilgi gerekiyor mu diye düşünmedim. Zaten önceden beynimin yaptığı bazı benzetmeler vardı. Onları gözden geçirdim. Ailem, akrabalarım ve arkadaşlarım bu araştırmaya farkında olmadan denek/örneklem oluyorlardı. Huylarını benzettiğim kişilerin aynı burçtan olduklarını gördüğümde heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bu olay defalarca kez tekrar etti. Aslında aynı anda iki soru cevaplanıyordu. İnsan karakterleri sınıflanabildiği gibi 12 burç olarak astrolojide tanımlanmış sınıflama da doğru görünüyordu! Sınıfların oluşumuyla doğumun gerçekleştiği tarih aralığının bir ilişkisi vardı!
Pek çok millet tarihleri boyunca kendi karakter sınıflamalarını yapmış. Farklı süreler ve isimler belirlemişler. Türk Astrolojisi de varmış. 9-12 gün aralıklar ile yaklaşık iki kat fazla karakter sınıflaması yapmışlar. Çin burçları da meşhurdur…
Fakat sayılar arttıkça öğrenilmesi zor olur. Muhtemelen her gün ve saat için ayrı bir karakter söz konu olduğu anlaşılınca sınıfları geniş tutmanın daha pratik olacağı düşünülmüştür! (yani bence :)
Elbette herkesin özgünlüğü var. Fakat karakterlerin kesiştiği ortak paydalar da var.
12 burç şablonunu kullanmayan ülke var mı bilmiyorum.
Sınıfların genişliği azaltılabilir fakat genişletilemez. Çünkü sayıları daha fazla düşemez. Bu konuda kesin olarak uzlaşma sağlanmış görünüyor. Bu alanda yapılabilecek çok araştırma var.
İşin içine yükselen burç ve ay burcu da giriyor. Eğer başka bir astrolojik etki yoksa karakter üç boyutlu bir yapı olarak dışarıdan etki alıyor! Bu şekilde özgünlük artmış oluyor aynı zamanda!
Sosyal çevreden edinilen alışkanlıklar ise ayrı değerlendirilir. Bunları ayırmak da astrologların işi gibidir. 

“Acaba neden herkes burçları fark edemiyor!?” sorusunu da soruyoruz elbet.
Burçları, yani karakterlerin sınıflarını fark etmek için iyi bir analitik zekâ, güçlü sezgiler ve sabırla odaklanılmış bir süreç gerekir. Bu herkesin harcı mıdır!? Hayır.
O halde herkesin bu konuyu anlamasını bekleyemeyiz.
Burçlarla ilgili ‘inanıyorum’ ve ‘inanmıyorum’ tabirlerini kullanmaktayız. Halbuki bu inanç meselesi değil. Bir din değil! Bu kelime duruma pek uygun değil gibi görünüyor.
Fakat herkesin burçları ‘fark’ edemediğini de anlayışla karşıladığımıza göre, gerçek olan bir şeyi anlamamış kişiler konuya olan yaklaşımlarını nasıl ifade edebilir ki!? Eğer burçların gerçek olduğunu iddia edenlerin zekâsına ve diğer yeteneklerine güveniyorsa burçların gerçek olduğuna ‘inanmak’ durumunda kalabilir. O halde burçları fark etmek ile onlara inanmak aynı şey değil! Dine inanmak ile ilgili benzerliği vardır. Allah’ı fiziksel olarak görmeyiz. Fakat emirlerini (onun affını kazanmak için neler yapmamız gerektiğine dair bilgileri) bize iletmesini bekleriz. Bunun için bir peygamber çıkması beklenir. Bu peygamberler de dürüst insanlardan seçilmiştir. Özellikle İslam Peygamberi Hz. Muhammet Mustafa s.a.v tanıyan herkesin çok güvendiği muhteşem bir insandı. Dolayısıyla yaratıcımızın ona vahiy indirmesi aklını kullanabilen insanlar için çok olağan bir durumdur. Üstelik güvenilir olduğu için insanların ona inanması başkalarına göre daha kolay olmuştur!
Görmediğimiz yaratıcımıza bir aracının sözleriyle inanırız. Önce onun dediklerine inanmış oluruz. Ona güvendiğimiz için..!

Burçları fark edenler, inananlar ve inanmayanlar olarak üçe ayrılıyoruz! İnanmayanlar fark etmeyenlerin bir bölümüdür. Onlar genellikle çevresinin kendisine Bilge gözüyle bakması için çaba gösterir. Bu tarz bir egoyla hep onların sözüne inanılmasını beklerler. Onların güvenebileceği daha zeki bir insanın bile burçların gerçekliği konusundaki olumlu yaklaşımlarını bir yanılgı olarak kabul ettikleri görülmüştür. Neticede ‘yanılıyor’ deyip onun bu önemli konuda hata yaptığını kabul etmiş oluyor. Yani ona güvendiği halde inanmıyor! Eğer daha zeki ve sezgilerini daha iyi kullanabilen birini tanımıyorsa veya tanıdıkları da onunla aynı şeyi söylüyorsa hepten kesin kararlı duruma geçiyor. Böylece burçlara kesinkes inanmayan bir insan ortaya çıkıyor. Artık onun gözünde bu konuya itibar eden herkesin aklı zayıftır. Peygamberlere inanmayanların gözünde, inananların olduğu gibi…
İnanmayanlar da kendi aralarında çeşitlilik gösteriyor. Kimisi bilimsel yaklaşır, kimileri "Dinde böyle bir şey yok!" der. Kimi de hem bilime hem dine dayanarak inananları bu korkunç yanılgıdan caydırmaya çalışır!
Bu savaşlar dünyanın en ilginç gösterileridir. Kesinlikle fark etmiş olan ve kesinlikle inanmayan kişilerin tartışmaları izlenmeye değer. Hoşuma gitmesinin sebeplerinden biri bu tartışma ortamlarından geçmiş olmam olabilir. Anladığıma göre fark etmiş ile inanmayanın birbirlerini tek oturumda ikna etmesi imkânsızdır! Hele izleyici kitlesinin karşısında iki taraf için de ikna olduğunu kabul etmek kariyerini sarsacağını ve bilgisine duyulan güvenin azalmasına sebep olacağını düşündüğü için 'İkna olmak' olacak gibi bir şey değildir. Hoş olmayan ise bıyık altından gülerek izlememdir. Aslında tartışmanın en verimli şekilde geçmesini diliyorum ama bu kalite tutturulamadığı için geriye gülmek kalıyor. Evrim tartışmalarına benzetilebilir ayrıca…
Ancak, kararsız olan izleyicilerin bir tarafı kendince daha mantıklı görmesi ile safını seçmesine yardımcı olur.
Burç kelimesinin geçtiği ayetler:
-“Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.”
-“Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.”
-“Burçlar sahibi gökyüzüne,”
Tabi bu ayetlerden karakter sınıflamasına ulaşmak zor… Benim böyle bir sorunum yok bu arada.
Her şey Allah’tan..! Evrenin bütün sistemlerinin kuranda açıklanmasını beklemiyorum. Buna rağmen kuranın şifresi gibi çalışmalar ile daha fazla konu hakkında delile ulaşıldığını görüyoruz. Düz okumayla anlaşılacak şey var, şifreci yaklaşımla anlaşılacak şeyler var.
Bir an önce delil bulup haklı çıkma arzusunda değilim. Yeterli imkânlara ulaştıkça hem bilimsel hem İslami açıdan konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapmayı hayal ediyorum.
İstatistiği bir bilim olarak en iyi şekilde kullanmayı deneyeceğim inşallah…
Fark etmiş birisi olarak şunu söyleyebilirim ki gün gelecek ilkokuldan itibaren Burç Dersi verilecek. Günümüzde burçlar konusundaki bütün kargaşa konuyla ilgili sistemli/devlet himayesinde bir eğitim ve araştırmanın olmamasıyla ilgilidir.
Bu işten para kazanmak için uydurmaktan çekinmeyenler vardır...
Tarot kartlarını da Astrolojiyle ilişkili gösterenler olduğu gibi...
Kurunun yanında yaş da yanıyor yani...
Bizi karşı saldırılar yıpratmıyor!
Hocam bizi asıl üzen, bu karakter yağmurunda hala karaktersizlik gösterenlerin olmasıdır…