10 Ağustos 2008

Gül Hırsızları 1 : Hırsızlık Nedir ?!

Hırsızlık; başkasına ait olan herhangi bir şeyi sahibinden habersiz almaktır!

İşin özü bu. Daha da dallandırmak istemiyorum çünkü bu yazı yetişkinler için yazılıyor, onlar
ise bu kavramı biliyor.


Sevgili okurlarımız,
Hırsızlık kesinlikle ahlaka, yasalara ve dini kanunlara aykırıdır. Aykırı olması işlenmesini tamamen engelleyemiyor ancak işlenme oranını azaltıyor! Bunun yanında ülkemizdeki örneklerden yola çıkarak ve izlediğimiz yabancı menşeyli filmlerden de gördüğümüz kadarıyla neredeyse her insan, hayatında bu hırhızlık olayına en az bir kez bulaşmış. (isteyerek veya istemeyerek) Küçük yaşlarda ve dar gelirli ailelerin çocuklarına daha çok kısmet olan bakkaldan şeker/şekerleme gibi küçük şeyler çalmak ilk vakalardır. Umulur ki son olanlar da onlar kalır! Tabi umulan her zaman olmaz. Hırsızlığın dünyadan kazınması için alınabilecek tedbirler, yeni eğitim stratejileri gibi şeylerden burada bahsetmeyeceğim.
Dikkat çekmek istediğim nokta, neredeyse her insanın bulaştığı bu konu bazen pek çok kişi tarafından mazur görülebiliyor! Mutsuz bir evlilik yaşayan birini, karşı cinsten bir insan çok seviyorsa onun gönlünü kazanır kazanmaz kaçma planı yaparlar! Bu da bir çeşit hırsızlıktır! Kalp ve insan hırsızlığı diyebiliriz! Yuva yıkan damgası yenir sonunda! Kaçan erkekse şereffsiz, sorumsuz; eğer kadın ise kötü yola düştü derler! Namussuz derler! Fakat namusun önemsenmediği bir takım ülke veya cemiyetlerde, aşk ön plandadır ve bu gibi kaçışlar anlayışla karşılanır! Pek çoklarınca da taktir edilir! Burada ki misale yakın olarak aşk için yapılan neredeyse pek çok eylem genelde mazur görülme eğilimindedir diyebiliriz! Eğer kanun çinendiyse ceza kesilir fakat halk durumu adi suç olarak değerlendirmez ve üstün, değerli hatta bazıları için kutsal bir amaç uğruna yapılmış bir hareket olarak yorumlarken, kişi suçundan dolayı ayıplanmaz!
Ahlakçıları, ahlakı aşktan daha üstün tutan kişiler olarak tanımlarsak, onlara göre ortada yine büyük bir ayıp vardır! Hiç bir şekilde mazur görülemez bir suçluluk söz konusudur! Çünkü kişi evrensel ahlakını küçük yaşlarda sağlam bir şekilde almış olmalı ve toplumsal sözleşmenin geçerli olduğu yerleşim birimlerinde yasalara ve ahlaka aykırı davranmamalıdır!

Dediğimde haklı isem, yani halkımızın bir bölümü ve pek çok insan cemiyeti aşk için işlenmiş suçları ayıplamıyorlarsa, daha anlaşılır buluyorlarsa tam ahlakçı bir toplum değiliz demektir. İnsanlık bu özelliğini her geçen gün biraz daha kaybediyor demektir.

Bu karamsar tespitten sonra konuyla ilgili olumsuz bir örnek vermek isterim. Bu hikaye yaşanmış bir olaydır. Fakat anlatırken isim vermeyeceğim. Olayın kahramanları hikayeyi okurken kendilerinden bahsedildiğini anlayacaklardır! Aslında bu yazı dizisinin amacı birilerini rencide etmek değildir. Eğer böyle bir etki yapacaksa özür dilerim! Yukarıdaki satırlarda yaptığım değerlendirmelere başka bir tane daha eklemeyi düşünmüyorum. Bir sonra ki yazımız bahsettiğim aşk-suç-anlayış üçlemine ahlakçı açıdan kınananları örnekleyecek bir hikaye olacakır inşallah efendim.


Saygı ve Sevgilerimle

Nanoteknoloji

Nanoteknoloji nedir? Cambridge Nano-Bilim Merkezi ve Nokia Araştırma Merkezi'nin araştırmalarının sonucu bakın nerelere varıyor.


http://www.nokia.com/NOKIA_COM_1/About_Nokia/Research/Demos/Morph/video/flash/morph_player.swf

2 Ağustos 2008

Pazarlama, kakalama...

20. yüzyılın son çeyreğinde, yani ilk gençlik yıllarımda, ajanslardan sıklıkla Amerikan Cape Caneveral uzay üssü ve Fransız Guyanası'ndan fırlatılma hazırlığındaki uzay mekiklerinin fırlatılmasının ertelendiği haberleri geçerdi. Fırlatmanın gecikmesine sebep olarak umumiyetle ya rampa ya da yakıt tankında meydana gelen beklenmedik bir arıza olduğu ilan edilirdi dünya kamuoyuna. (Uzay çalışmalarının büyük bir ivme kazandığı ilk yıllarda NASA tarafından kullanılan bilgisayarların, günümüz çok programlı, çok maharetli, yıkayacağı çamaşırın hangi kumaştan mamül olduğunu dahi sezebilen, çamaşır makinelerinden bile daha zayıf işlemcilere sahip olduğu gerçeğini öğrendikten sonra, Ay'ın toplam hacminden daha büyük spekülasyonlara konu olmuş 1969 yılındaki ilk Ay seyahatine artık Dünya ve Ay arasındaki mesafenin 8 katı kuşkuyla yaklaşıyoruz. Bu, ayrı bir yazı konusu olsun.)

Veli Amca'nın "Süpppper Gizli, Mega Kozmik Top Secret Gizli Projesinin" günyüzüne çıkma tarihinin büyük bir talihsizlik eseri olarak ertelendiğini kendi ağzından duyunca, bu bahsettiğim haberler geldi aklıma.

Ama serde bilim insanlığı var ya, Veli Amca bu gecikmeyi bile 28 bilinmeyenli matematik problemi kisvesi altında bize pazarlıyor. Veli Amca'nın adres defterindeki bir çok kişi bu gizli projenin ne olduğuna dair ufak ipuçları barındıran nev-i şahsına münhasır, hangi metoda göre kurgulandığı pek de belli olmayan, ne idüğü muamma harf-rakam karışımı tabloyu çözmeye uğraşıyorlar Allah-ul Azim. Çok şükür peşinden ikinci mail de geldi de, bu karmaşık, bilimsel görünmesine uğraşılmış(!), zehirli sarmaşık benzeri tabloya ne şekilde yaklaşılması gerektiğini bir nebze öğrenmiş olduk. İlk başta düzensiz, anlamlı kelimeler oluşturmaktan uzak harf kalabalığının en altında Uncle Veli, bu problemin çözümünde ihtiyacımız olan itici gücü verecek gazlı cümleler eklemeyi de ihmal etmemiş. "Bul parayı, al karayı" misali.

Bakkal, çırağına: "Müşteriyi dükkandan eli boş gönderme." demiş. "Senden toz şeker isteyen müşteriye, toz şeker yok deme; küp şeker öner" deyip, dükkanı da çırağa emanet edip çıkmış. Bir müşteri gelip çıraktan tuvalet kağıdı istemiş. Çırak, öğrendiği pazarlama stratejisini ilk kez kullanacak olmanın verdiği heyecanla müşteriye: "Tuvalet kağıdı kalmadı, zımpara kağıdı vereyim mi?" demiş.

Pazarlama ilmine vakif tezgahtar, kol düğmesi almaya gelmiş müşteriye gömlek satabilendir. Bay Veli'nin, pazarlamayı membaından öğrendiği kesin. "Gizli proje kalmadı, sudokudan bozma bilmece var, vereyim mi?" Ver Veli Amca, ver. Gizli olan her şey makbulümüzdür. Ne de olsa o bilmecenin içerisinde de birşeyler GİZLİ değil mi?