17 Temmuz 2009

Ay’a taşınmayı düşünmek!

Çekip gitmek isteyenlere ithaf edilmiştir…

Apartman sakinlerinin birbirini istemeden rahatsız etmeleri can sıkıcı meselelerdendir.
Bunu en azından azaltmak için özel kurallar belirlenir toplantılarda! Örneğin: Akşam 9’dan sonra her türlü sesin kısılması gibi!
Yaz aylarında özellikle insanlar pencerelerini açarlar! Ya da yaz-kış çamaşır asarlar balkona veya dış cepheye monte edilmiş iki çubuk arasındaki iplere… Çamaşırlarını sermiş vatandaş, üst katlardan halı silkindiği zaman tozların yeni yıkanmış çamaşırlarına uğramadan dağıldığına inanacak değildir. O da olmasa açık camlardan içeri girerler… Bu gibi sorunlar ayrıca toplantı konusu olmuştur. Alınan yeni kararlar herhangi bir şeyin balkondan veya camdan silkinmesi işlemine haftanın sadece bir gününde izin vermiştir. Böylece o günde alt katlardakiler camlarını kapalı tutarlar. Tabi bu bir iki cümleyle özetlediğim kadar basit olmamıştır. Apartmanın ‘reisleri’ olan erkekler toplantı konularının hepsine aynı ehemmiyeti gösteremezler. Konu halı silkmekten açılmıştır. Birkaç kişi haftanın bir günü olsun demiştir ve hangi gün olacağı belirlendikten sonra muhtemelen başka konuya geçilmiştir. Kararlar hanımlara kocaları tarafından duyurulmuştur. Fakat bu hanımlardan gerçek ‘ev hanımı’ tanımına uyanlar temizliğe çok özen gösterirler ki bu onların en önemli görevleri arasındadır. Muhtemelen çoğu köyde büyümüştür. Köyde genelde müstakil evler vardır. Müstakil evin ‘silkme günü’ gibi dertlerine pek rastlanmaz! Hem anadan gördüğü kadarıyla hem de sonradan alışkanlık olmasıyla birlikte, camdan ve balkondan bir şeyleri silkmek sıradan ve aslında günde en az bir kere yapılan bir işlem olmuştur. Alışmış kudurmuştan beterdir demişler! Boşuna denilmediğini defalarca ‘deneyimledik’! Küçük bir örtüyü camdan silkmesin de, ne yapsın!? Toz sorununa henüz teknolojik bir çözüm geliştirilmedi. Elektrik süpürgesi kullanarak örtüleri de mi süpürmeye çalışsın!? Aslında olur da hiç yakışı kalmıyor! Dolayısıyla sadece falan gün halı silkinebilecek kararını uygularken, gün içinde çeşitli bezleri, örtüleri halı olmadıkları gerekçesiyle istediği zaman gelişigüzel silkebildiği gözlenmiştir! Bu durum irili ufaklı sıkıntılara yol açmasıyla toplantıda tekrar gündeme getiriliyor! Bu sefer kanunun kapsamı genişletilerek her türlü ‘cismi silkmek’ haftanın belirtilen gününe ertelenmeli sonucu doğuyor! Bu sefer ev hanımın belli bir tepkisi oluyor kocaya! Koca da ne yapsın!? Apartman meclisi ondan ibaret değil ki! Lakin ‘kurallar çiğnenmek içindir’in mucitlerinin ruhlarını şahlandıran eylemler gözlenmeye başlanıyor! Kimse görmez diye içinden geçiriyor muhtemelen, örtü ve benzeri cisimler bayrak gibi dalgalanıyor sağdan soldan… Altta kalanın canı çıksın dercesine! Kural ihlali bir dalga gibi, domino etkisi gibi yayılıyor… “O yaparda ben yapmaz mıyım!? “ “Önce falanca yaptı!”

Ev hanımlarının bu günlük kural ihlalleri ve neticesinde birbirleriyle atışmaları, işten yorgun gelmiş ‘reis’in canını sıkmaya birebir…
Komşu reislerle arkadaş olabilmiş, iyi ilişkiler kurmuşken, hanımların bu sorunlarını çözmek biraz zor oluyor! Apartmanın sosyal ilişkilerindeki devinimler 10 -15 yıl içinde sönümlü osilasyon misali azalabiliyor. Fakat bu süre içinde apartmandan gidenler ve onların boşalttığı yere gelenler olabiliyor. Bu da yeni titreşimlerin başlamasına sebep teşkil etmektedir!

Aile bireyleriyle paylaşmak zorunda olduğumuz veya severek paylaştığımız alanları kader belirler! Komşularla paylaşmak zorunda kaldığımız alanları da..! Mahalle, köy, ilçe, il gibi yerleşim birimlerinin nüfus/alan oranını da..! Çok geniş topraklara devlet kurulur. Fakat insanlar eşit uzaklıklarla dağılmazlar. Birlikte yan yana yaşarlar! Başta akrabalık ilişkileri olmak üzere pek çok sebep etkilidir bunda! Su gibi kaynaklara yakın yerleşmek eskide kaldı diyebiliriz! Çünkü su, yerleşim bölgesine, şebeke ile evlere kadar dağıtılıyor artık. Dolayısıyla medeniyet bölgelerinde iş’e yakın yerleşim esastır! Bu güne kadar devletlerin ‘bütçe kısıtı’ sorunları kamu yatırımlarının nüfusun daha yoğun bölgelerine daha fazla yapılmasına neden olmuştur. Örneğin belli bir hizmetin, sunulabilmesi için yerleşim biriminde en az 100 hane yaşamalı gibi limitler ortaya çıkmıştır. Bunların dallanıp budaklanmasıyla, daha kalabalık yerler daha kaliteli hayatlara vesile oluyormuş gibi görünmüştür! Gelişmekte olan ülkelerde nüfusun az olduğu yani görece daha az kamu yatırımı sunulmuş yerlerden daha kalabalık yerlere göç, artan oranda gerçekleşmiştir. Bu da “dar alanda kısa paslaşmalar’ın (film ismi) öneminin artmasına vesile olmuştur. Binalardaki ses yalıtımı artık daha önemli! Tuvalet ve banyonun havalandırmasının bütün apartmanda bir tane olması gibi kolaya kaçma durumları sanrım tarihe karışıyor! Mümkün olduğunca birbirine yaklaşan, merkezileşen insan hayatının kalite artırımı sevindiricidir. Fakat gerçekten beklentileri sürekli artan insanları tatmin edebilmesi henüz gerçekleşmiş değildir. Kaldı ki eski binaların yıkılıp yenilerinin yapılabilmesi kolay değildir. Hala çağ dışı kalmış apartmanlarda nice hayatlar yaşanıyor! Belki de bu oran %50’dir.

İnsan hayatı karmaşık bir süreçler bütünüdür! Her yaşın ayrı psikolojisinden bahsediliyor! İnsan bu gün tahammül ettiğine birkaç yıl sonra isyan edebilir! Şımartılmadan büyümüş nesiller küçük yaşlarda edilgen kılınmışlardır! Rahatsızlık duymasından değil rahatsızlık vermesinden bahsedilir! Bu duruma alışmış çocuğun her şeyi olduğu gibi kabul edip ayağını denk alması ve şartlara razı olması gayet normaldir.
Fakat büyüdükçe sorgulaması ve kendine saygısı artar! “Ben de insanım! Beni de çok şey rahatsız ediyor! Bundan sonra yok öyle…!” gibi çevredekileri benliğine eşit saygı göstermelerine mecbur bırakır!
Bu süreçte çocukken birlikte yaşadığı ve üstünde hala otoritesi olan insanlarla artık ayrılması gerektiği gibi sonuçlara ulaşmaya başlar! Bir bakarsınız ki zaten evlilik çağına gelmiştir! Bu ayrılma hücre bölünmesi gibi gerçekleşmiştir şimdiye kadar… Yani genellikle evlilik sebebiyle yeni bir eve taşınmışlardır!

Çekip gitmek istiyor bazen insan! Bunalıyor, sıkılıyor, çözemiyor…
Sonra; “Nereye gideyim? Yalnız yaşayabilir miyim?! İş bulamadığımda kirayı, faturaları nasıl öderim hatta temel gıdaları nasıl alırım..!?” gibi sorular dikilir bu kaçış isteğinin karşısına…

Henüz geçim derdine çözüm üreten sosyoekonomik sistemlere geçiş yapmış değiliz. Daha çok sorulacak bu sorular…

İnsanlardan uzaklaşmak istemenin çeşitli sebepleri olabilir. Fakat yalnız yaşamak herkese göre değildir. Aslında yalnızlığa görece daha yakın insanlar ise insanlıktan çıkmamak için yapılması gereken günlük, haftalık, aylık ve yıllık işlerle tek başlarına uğraşamayacaklarını düşünür. Pek çoğumuz, yalnız yaşayacağımız günler için hazırlık görmeyiz! Kader, kimi uzun süre yalnız yaşatacaksa, onu buna hazırlar! Kaderin bu özelliği her şey için geçerlidir. Tecrübe etmek zorunda kaldığımız pek çok şeyi önemsemeyiz belki! İleride onun faydasını görmemiz çok olası! Kader her olayı ve nesneyi değerlendirir…

Çoğumuz diyordum, daha şehirde bile tek başına yaşayıp-geçinmeyi gözümüz tutmadığı halde, insanlardan ve medeniyetten uzak nasıl yaşayabiliriz.!? İş bölümünün sıfır olması anlamına geliyor insanlardan uzak olmak! Bunu düşünmediyseniz zamanı gelmiştir…
Issız yaşamanın başka sorunları da vardır! Güvenlik sorunu! Eşkıyalardan, vahşi hayvanlardan korunabileceğinize emin misiniz..? Boğazınıza bir şey kaçtığında sırtınıza vuracak biri yoksa “keşke olsaydı” der miydiniz?
Gördüğünüz ilginç bir şeyi paylaşmak istemez miydiniz?
Sorular çeşitlenebilir. Söyleyebilirim ki bu kadar da ıssızlığa razı olacak insanlar çok az…
Üstelik istediğiniz bu tarz bir mutlak ıssızlık ve kimsenin size en ufak bir buyruk vermemesi ise işiniz gene çıkmaza girer! Bir kere yaşadığınız yer çok büyük ihtimalle bir devletin sınırları içinde olacaktır. O devlette çok çeşitli insanlar yaşayacaktır. Dağları keşfe çıkmış birileri sizin yanınızdan geçebilir ve size korkuyla ve kuşkuyla bakabilir, çeşitli sorular sorabilir…
Devletin bir memuru gelip size burada bilmem hangi sebepten dolayı yaşayamayacağınızı söyleyebilir. Eğer dinlemezseniz silahlı yetkililer ile gelip sizi bilmem nereye götürebilir. Hatta evinizin olduğu yerden demir yolu geçeceğini söyleyebilir. Rahatınızı mutlaka bozacak birileri çıkacaktır. Bu ise kaderin sınavlarındandır… Kaçış yok diyebilirim!

Bağımsız topraklar yok denecek kadar azdır! Zaten balta girmemiş orman niyetine gittiğiniz yerlerde oranın yerlisi olan kızıl-esmer insanlarla karşılaşabilirsiniz… Yamyam değillerse iyi ilişkiler kurmanız umulur!

İnsanlar hayatı bir yandan kolaylaştırmaya çalışıyorlar bir yandan da farkında olmadan zorlaştırıyorlar… Bu döngüden ne zaman çıkılır bilinmez.

Aslında her kaçış isteği en az bir arayış ya da beklenti içerir. Beklenen sonuç huzur ve/veya mutluluktur..!
Kaçış planlarının nihayeti dünya dışınadır! En yakındaki katı kütle olan Ay’a gitmeyi isteyebilirsiniz…
Sorunlar daha da fazlalaşır! Hiçbir ekosistemin olmadığı, atmosfersiz bir yerde hayatta ne kadar kalırsınız! Deseler ki; Orada istasyon kuruyoruz. Ya da kurduk! Deneylere denek olmak üzere orada mümkün olduğunca çok kalmak isteyen gönüllüler lazım…

Şahsen balıklama atlarım! Kaçış üstüne yazı yazan birinin kaçışı ara sıra düşünmesi çok muhtemeldir. Gıdalarımız ve suyumuz tam anlamıyla hazır geliyor! Çalışmak zorunda değilsiniz! Zaman geçirmek için size mümkün olduğunca çok alternatif sunulacaktır. Canın mı sıkıldı!? Giy uzay elbiseni ayda dolaş dur! Birkaç kişi daha varsa hepten keyifli geçer! (“Dütüntene, okeye bile dört kişi var!!! :)

Hem ıssızlığı keyifle yaşayacaksın hem de hiçbir zahmete girmeden meşhur olacaksın!
Neden Ay!? Çünkü bir araba reklâmından çok etkilendim… Ay’da iki katlı şık ve sade bir ev! İçinde bir bayan… Eşi arabayla geliyor eve! Sönük renkler, gizem, sükûnet, huzur, mutluluk hisleri coşuyor… Aaahh ahh… Yani bu mesele bilim adına değil bende!
Hem uzay istasyonunda yaşamaya tercih ederim. Sürekli yerçekimsiz ortamın keyfi olamaz. Çilesi olur! Bu tarz bir şeyden keyif almak için istediğin zaman istediğin kadar olabilmelidir. Ay’daki çekim kuvveti Dünya’nın yaklaşık 1/6’sı kadardır. Sanırım bununla idare edebiliriz! Artık Aylı olacağız! Dünya’daki herkes komşu olacak! Ama şunu unutmayın, bu komşunun külüne değil, her göndereceği şeye muhtaç olacağız! Neyse canım, nihayetinde denekiz biz deneeek!


Evrende görünür bölgelerde yaklaşık 200 milyar galaksi olduğu biliniyor. (Karanlık madde ise evrendeki en büyük kütleyi ihtiva etmektedir.)
Her galakside ortalamaya vurursak 200 milyar da yıldız vardır. Bunların en az yarısının gezegeni/gezegenleri olduğu istatistiksel olarak tahmin ediliyor!

Dünyada yaşamakta olan ortalama 7 milyar insan var. Cinleri de 8 milyar saysak(İnsanlardan biraz fazla olduklarını ‘Medyum Memiş’ söylemişti :)) 15 milyar! YZV’lerin de en az 10 gezegende var olduğunu varsayarsak, nüfusları bizim cinlerle toplamımız kadarsa, 165 milyar zeki yaşam formu popülâsyonu var olmuş olur!

Eğer mümkün olduğunu düşünsek, her galaksiye bir tane zeki varlık yerleşebilir! Tapu verildiğini düşünün! Boşta galaksiler bile kaldı! Onlar da kamu işleri için kullanılır!

Koca galakside sizden başka zeki varlık yok! Nasıl? Hoş olmaz mı!? Gerçekten sizi kimse rahatsız etmeye tenezzül etmez…
Eğer galaksiler arası ziyaretler olmaz ise, üreme olmaz! Üreme olmaz ise en uzun yaşamış zeki varlık öldüğünde evren zeki varlıksız kalır!

İşte geldik evrenin var olma amacına! Özetle; Mutlak olan Allah’ın kulları için bir imtihan ve kulluk yeri olacak mekân ve zaman tezahürü!” şeklinde bir tanım ile amacı da belirtmiş oluruz. Evrenimiz çok özel bir yapıdadır! Gezegenimiz ise tamamen bize özeldir! Neredeyse her bitki hoşumuza gider! Genellikle kokuları güzeldir! Manzaralar nefes kesicidir! Şelaleler, dağlar, ovalar, dereler, göller, denizler, okyanuslar…
Sayamadığımız çeşitlilikte canlılar. Sevimli hayvanlar… Bitkiler ve hayvanlardan gıdamızı sağlarız!(vejetaryenlere başka yazıda sesleneceğim :) )
Dünyayı bırakıp da nereye gideriz!? Daha doğrusu nasıl bırakırız!?
Bizi kaçışa iten sebepler yüzünden bu muhteşem lütuf’a sırtımızı dönemeyiz…

Ama dediğim gibi fazla uzaklaşmamış olmak için Ayda yapılacak basit deneylere denek olmak isterim…

Hiç yorum yok: